5 Haziran 2023 Pazartesi

Kutupayısı Sapanca Ultra - SMT 40k


 Geçtiğimiz sene ilk kez katıldığım Sapanca Ultra'ya bu sene katılırken, kendimi aynı yarışta sınayabileceğim bir yarış olması, İstanbul'a yakın olması ve yarışın ilk yarısındaki yükseklik kazanımı benim için önemli nedenlerdi. Geçtiğimiz sene yağışın etkisinde geçen yarışın, bu sene sıcağın alnında olacağını bekliyordum. İyi ki öyle olmadı. Kartepe'ye yağış ve sis çok yakışıyor gerçekten. İlk kez yarıştığım yarışlarda deneyimden daha çok parkuru anlatmaya odaklanıyorum. Bu, benim ikinci kez katıldığım ilk patika yarışımın blogu olduğu için deneyimlerimin ağırlığının yüksek olduğu bir yazı planlıyorum. İlk Sapanca deneyimime buradan ulaşabilirsiniz.

Latmos Ultra'dan sonra hem psikolojik hem de fizyolojik olarak iyi hissetmediğim bir dönem geçirdim. Önce vücudun hastalıklardan kurtulmasını, ardından koşabildikçe mental olarak koşuya dönmeyi hedefledim. 3 haftalık bir aradan sonra toparlanma ve yükleme dönemime başlayabildim. Bu arada yarıştığım Gebze Ultra'nın mental olarak bana çok iyi geldiğini söyleyebilirim. 

Sapanca'yı bir hedef yarış olarak planlamasam da, başından beri planımda olan bir yarıştı. Yazın katılacağım bir dağ yarışı(önceliğim Artos ya da Aladağlardı) için ön hazırlık sürecinin başlangıcı olarak gördüm bu yarışı. Hem Artos, hem de Aladağlar'dan haber çıkmadı tabi. Neyse ki bir başka yemyeşil yarış Uludağ var.

Yarışa yaklaşırken, haftalık antrenman frekansımı 6 güne çıkarmayı başarabildim. Şimdilik, hem yazın daha kolay geldiğinden, hem de sakatlıklardan korunmak için pazartesi, çarşamba, cuma easy/recoveryleri bisiklet ile yapıyorum. Salı, perşembe threshold koşup, haftasonlarımı da yarışa göre hacim kazanmak için kullanmaya devam ediyorum.

Youtubeda skyrunning videolarını izlerken upuzun yokuşların çok rahat tempolarla hiç yürünmeden çıkıldığını gördükten ve birkaç antrenmanda en azından belli sürelerde nabzımı ayarlayabildiğimi fark ettikten sonra kendime iki hedef koymuştum:

* Yarışın hepsini koşarak tamamlamak.

* Yarışı 4 saatin altında tamamlamak.

Cuma iş çıkışında etkinlik alanına ulaşıp kitimizi aldık. Besin olarak her zamanki gibi eti cicibebe, kuruyemiş ağırlıklı beslenmenin yanısıra, leziz mi leziz mısır ekmeğiyle geceye kadar beslenmeyi tamamlayıp yine etkinlik alanının hemen dibine kurduğumuz çadırda uyumaya geçtik. Geçen sene Sapanca'ya geldiğimizde böcekli kokulu bungalov deneyimimizden sonra, bu sene de konaklama konusunda şanssızlık yakamızı bırakmadı ve Sakarya'lı gençler çadırımızın 3 adım ilerisinde(herhangi bir abartı yok) bağırarak sohbet etmeye başladılar. Çok uzatmayayım gece ikiye kadar, hem başım belaya girmesin hem de gençlerin eğlencesini bozan kişi ben olmayayım(yüzde 45 e yüzde 55 diyebilirim) diye sabrımızın sınırlarını zorladım ama işler "uyumayın ulan!" kısmına gelmek üzereyken gerekli konuşmaları yapmak durumunda kaldım. Bunu çok dert etmedim, çünkü son günkü uyku kalitesiz olsa da yarış günü beni çok etkilemediğini daha önce deneyimledim. Neyse ki kalan saatlerde deliksiz bir uyku geçirdim.

Sabah uyanıyorum, kahve, mısır ekmeği-bal-üçgen peynir ile güne başlıyorum. Sonrasında etkinlik alanının hemen dibinde 5 liraya tuvalete giriyorum. Hızlıca yarış kıyafetlerimi giyiyorum. Eşimle beraber etkinlik alanına geliyorum. Rundamental'dan arkadaşlarımla küçük bir sohbet. Sonrasında ısınmak için sahilde birkaç gitgel yapıyorum. Start çizgisinde zar zor yerimi alıyorum ve yarış başlıyor.

Kendisini pek sevmediğim bir siyasetçiden çaldım bu yarıştaki mantramı: Plana sadık kal. Plan mı? nabzı 160ın üzerine (çok) çıkarma 145ten aşağı düşürme ve hep koş. Yarış bildiğim şekilde başlıyor. Sahilden geçip minik köprüyü aştıktan sonra sola dönüp alt geçite giriyoruz ve asfalt zemindeki 3,5 kmlik hafif eğim başlıyor. Eğer plana sadık kalmaya çalışmasaydım bu kısımda, bulunduğum grubun çok çok önünde olmalıydım. Özellikle bu ilk kısımda düşük bir nabız tutturuyorum ve vadinin sonuna kadar da bu şekilde ilerliyorum. Vadi geçen seneden çok farklı. Birbirinden çirkin bungalovlar vadinin içini ele geçirmiş durumda. Geçen seneki o güzelim manzara da malesef yok olmuş.

Sonrasında orman yoluna girişi yapıyoruz ve nabız olarak en çok zorlandığım kısım başlıyor. Çok sevdiğim/saygı duyduğum kişilere denk geliyorum. Hiçbiriyle çok uzun sohbet edemiyorum çünkü "a" desem nabız 166'ya fırlıyor. Nabza çok takılmamak lazım ama hissiyat da aynı şekilde. 4üncü kilometreden 17. kmye kadar bitmeyen bir yokuş tırmanıyoruz. yarışın başında birkaç yanımdan geçen olsa da bundan sonra yokuşun sonuna kadar geçen taraf olmanın keyfini yaşıyorum. İlk CP'ye gelmeden önce ağaçların kesili olduğu bir yokuş var. Dallar yerlerde. Hem yerlerde ağaçlar çok olduğundan, hem de sürekli koşmaya odaklandığımdan önümde benden yaşça büyük bir yarışmacının topuğuna değiyorum. Pardon diyorum ama nafile. Abi çok sinirli. Buradan kendisinden tekrar özür diliyorum. Ama o kadar sinirlenmek gerekir mi? Bilemedim.

8.5daki CPyi sadece çöpümü bırakmak için ziyaret edip hemen tırmanışıma devam ediyorum. Yarış boyunca hiçbir kontrol noktasında durmadım. Her noktada, gelmeden hemen önce içtiğim jellerimin çöpünü bırakıp devam ettim. 

2. CPye yaklaşırken hava şartları iyice koşmaya elverişli bir hale geliyor. Bulutların üstündeyim.  buraya çıkarken Cemal ile tanışıyorum. Kendisi 17 yaşında bir yarışmacı. 40 km parkurunda çok da güzel koştu. Yarışın çoğunda ben şahidim. Onun bu yaşta böyle bir yarışta bulunması beni çok mutlu etti. 

CPden hemen önce yere konulmuş su şişeleri var. Yarışa flasklarımdan biri karbonhidrat ve bcaa  dolu, diğeri ise susuz ama yine aynı besinler önceden doldurulmuş başlamıştım. Su şişelerinden birini alıp koşarken ikinci ve boş olan flaskımı dolduruyorum. Yarışta beslenme açısından tek vakit kaybım bu sırada yaşadığım 5-10 saniyelik yavaşlık oluyor.

CPden sonra yükselmeye devam ediyoruz ama arada sırada düzlükler ve inişler de yok değil. sonrasında tali yol üzerinden bitmek bilmeyen bir iniş başlıyor. Bulutların üzerinde değiliz artık. Her yer sis. Sağ tarafımda uçurumda akan bir dere ve bir yerde zamanın durmasını istediğim bir manzara: Yemyeşilliğin içinde, orman gülleri ve sis o kadar güzel bir manzara oluşturuyor ki, ama tam orası. Benim aklımda. Size anlatabilmek için Yaşar Kemal olmam lazım. Siz de yağmurlu bir havada koşarsanız bu manzarayla karşılaşabilirsiniz.

3. CPde Alper Dalkılıç var. Hiç durmuyorum ama oradan geçerken o kadar güzel moral veriyor ki, sanıyorsun ki koşan ben değilim de Jim Walmsley. Arsenal'le finale çıkarken Fatih Terim'den gazı alıyormuş gibi gazımı alıyorum. Ben daha önce hiçbir CPde bu kadar moral depolamamıştım. Çok çok çok teşekkürler.

Sonra inişimiz devam ediyor. Yeni açılacak olan kocaman bir tesisin yanından aşağı iniyoruz ve sola dönüp yarışın tek single track olan inişine geçiyorum. Burada dikenler el verdiği kadar hızlı ilerlemeye çalışıyorum. Karşıdan bazen 21klar geliyor. Eşimi görüyorum. Sarılıp öyle devam edeceğim. Gözlerinin içine bakıyorum. Tam kollarımı açacağım. Kolay gelsin diyor. Ama bu ses eşimin sesi değil. Demek ki hem yorgunum hem de şu astigmat gözlüğüne başlamam gerekiyor. Neyse ki sorun olmadan farkına varıyorum.

Başladığımız yolun bir paralelinden asfalt üzerinden inişe devam ediyorum. Buradaki köprü geçişinde çok iyi fotoğraf çıkıyor diye bu tarafa alınmış rota. Arkama bakıyorum, çook uzakta sanırım Cemal'i görüyorum(az önce tanımadığım birini sevgilim sandığımdan emin olamıyorum). Tamam. bu saatten sonra yetişemez. Şu köşeyi de döneyim, basarım biraz da. Gücüm var. Köşeyi dönüyorum. Anayoldayım. İşaret yok. Belli ki alt geçitten geçmeliymişim. Geri dönüyorum hemen. 200 metrelik bir kaybım olmuş. Alt geçitten geçiyorum. Fotoğraf da yok hani. Cemal de beni geçmiş. 

Tempoyu bir tık arttırıyorum. Fark kapanıyor. Cemal de geçilmemek için kendini kasmış biraz. Su içmek için yürüyor. Hadi diyorum. Birlikte gideriz. Arkamızda kimse yok ama 4 saatin altında bitirmek için şansımız da var. Ritmimizi arttırıyoruz ve sona kadar da bu ritimde gidiyoruz.

Yarışı 3 saat 59 dakika 29 saniyede bitiriyorum. Genel 13/yaş 5.

Bir tek eleştirim var; Limit sensin ailesinin yarışlarını ve içinde bulunan insanları uzaktan da olsa çok seven birisi olarak söylüyorum: çok sık yarış yapıldığı ve rotalar hep aynı ekipler tarafından düzenlendiği için rotalar son günlerde bulunduğu kadar hazırlanıyormuş gibi geliyor. Geçen sene çıkışını yaptığımız single track bu sene normal yoldu. Uğraşılsa ve örneğin birkaç ay öncesinde bölge ziyaret edilse, patikaların içinden rotanın geçirilebileceğini düşünüyorum. İda, Kartepe gibi coğrafyalarda orman yolundan daha farklı ve daha yeşil patikalarda koşabilsek keşke.

Özellikle sonlara doğru Yağmur çok yağdı. Ben bundan memnunum. T shirt yarış t shirtü değildi. Çok şık penye t shirttü ve çok beğendim. Makarna, yarış sonrası sandviç, ikram, hepsi çok güzeldi. Eşsiz ve yemyeşil bir deneyim Sapanca. Umarım gitmeyen herkes ormanın içinde orman güllerinin yarattığı tablovari manzarayı bir gün görür. 

8 Mayıs 2023 Pazartesi

Gebze 27K Hannibal Koşusu


 

Denizli Göleti daha öncesinde bir kere gittiğim ve doğasını beğendiğim bir yerdi. Bu nedenle aklımın bir köşesinde Gebze Ultra'ya katılım sağlamak hep vardı. Normalde, yarıştan bir hafta öncesinde İstanbul Yarımaratonu olduğu için bu sene de pas geçecektim. Sonrasında İBB Spor organizasyonlarında bitmek bilmeyen şanssızlıklar(!) silsilesi yine yeni yeniden beni bulunca yarımaratona katılmamaya son anda karar verip, bari kendime başka bir yarış bulayım dedikten sonra ani bir kararla Gebze Ultra'nın 27 kmlik parkuruna kaydoldum.

Kısaca yarış öncesini anlatmak gerekirse, Latmos sonrası antrenmanlarımı hacim ve yoğunluk olarak azalttığım bir dönemde yarıştım ve yarış için kafamda net bir hedefle gelmemiştim. 

Yarış sabahı çok erkenden uyanıp yağmurlu yollardan geçerek göl kenarına ulaştım. Bir gece önce araçlar organizasyon alanına ulaşsın diye yol yapılmış. Büyük efor. Organizasyon alanına yakın park yerleri ben geldiğimde bomboştular. Çamurlu ve yumuşak zemin bana pek güven vermediği için yol kenarında bulunan bir yere park ettim. Kitimi sorunsuz bir şekilde aldım. Bir önceki gün, zorunlu malzeme eksikliği durumunda diskalifiye olmayacağı açıklandığı için, iki adet el matarası, acil durum battaniyesi, kolluk ve tshirt ile yarışa girmeye karar verdim. Yağmurluk giymek istemedim, 2.5 saatlik bir aktivitede eğer hava çok soğuk değilse bir üst katmanın yarardan daha çok zararı olacağını düşünüyorum.

Yarış saati yaklaşıyor, fakat hava kesintisiz yağıyordu. Sonrasında organizasyon, CPlere malzeme götüremediği için erteleme anonsu verdi. Normalde 7.30da başlamamız gerekirken 8.00de başladık. Açıkçası çok da iyi oldu. Yarışa başlamadan önce küçük bir ısındım, start alanına geldim, tanıdık yüzler görüp sohbet ettim ve 55kmcilerden yaklaşık 15 dakika sonra koşmaya başladım.

Yarışı genel olarak üç bölüme ayırabiliriz. İlk bölümde göletin kenarında single tracklerden ve çayırlardan geçtiğimiz 7 kmlik bir parkur var. Kendimi bu bölümde rahat tutmaya özen gösteriyorum. Bu bölüm çok küçük iniş ve çıkışlarla geçiyor. Bu seneye özgü olarak bazı inişlerde belime kadar suya girmem gerekiyor. Yağan yağmurun oluşturduğu çamurlu zeminden dolayı kayan düşen çok oldu. Bence bunların hepsi bu sporun güzellikleri. Tabii ciddi sorun olabilecek düşüşlerden değildi benim gördüklerim. Bu sektörde kısa bir sürede bizden önce yarışa başlayan 55kcılara yetişiyorum ve yollarımız ayrılıncaya kadar onlarla birlikte parkura devam ediyoruz.

Single track bir noktada bitiyor ve arabayla girdiğimiz geniş yol üzerinden önce baraj duvarı(inşaat mühendisleri beni affetsin) üzerinden geçip, sonrasında  tekrardan bir kısa single trackin içine daha girip, gölün etrafını tamamlıyorum ve 7.km ile birlikte parkurun ilk kısmını bitiriyorum. Burada bu çamurun içinde vaporflylarla yarışan bir yarışmacıya denk geliyorum. O an çok işkence çekiyor, biliyorum. Ama birazdan onun seçiminin işe yarama ihtimali de yüksek.(işe yaradı) 

İkinci sektör uzun bir tırmanışla başlıyor. Buradaki "uzun" ve "tırmanış" kelimeleri çok göreceli. Her ikisi de irtifa kazanımı seven patikacıların dişinin kavuğuna yetmeyebilir. Yine de parkur kısa olduğu için hızlı çıkmaya çalışıyorum ve nabız biraz yükseliyor. Yarış boyunca yokuşlar, benim geçişlerimi yaptığım ya da arkamdakilerden kendimi kopardığım yerler oldu. 8de Cpyi geçiyorum. Yarış boyunca içlerinde karbonhidrat tozu olan su mataralarım dışında hiçbir şey kullanmadığım için CPlerde ne olup ne olmadığıyla alakalı hiçbir bilgim yok.

9'da meşhur köpeği(sanırım 55knın birincisine zor anlar yaşatmış) de geçip ormanın içine adımımı atıyorum ve yarış öncesi arkadaşım Mehmet'in tam da dediği gibi 10da düzlüğe ulaşmış oluyorum. Buradan sonrası daha çok iniş olan ama inişli çıkışlı 6,5 kilometreden oluşuyor. Yarış öncesi taktik yapmadığım için, bu kısmı da başlangıçtaki eforumla koşuyordum ki, çok kısa sürede üç kişi tarafından geçildim. E gücüm de var, neden vites arttırmıyorum ki?

Bir tık yükseldim, bu benim yerimi korumaya başlamamı ve önümde koşanları kaybetmememi sağladı. Orman içi yolunda gidilen bu kısım, yüksek pacelerde koşmaya gayet elverişli. 

17. km civarı sağa dönüyoruz ve yoldan ayrılıp, yangın yolu üzerinden bir inişe başlıyoruz. Hız iyice artıyor. Burası dik sayılır bir iniş. Çok daha fazla iniş çalışmalıyım diyorum içimden. Çünkü önümdeki yarışmacıları göremezken arkamdaki ayak sesleri artmaya başlıyor. 

Yokuş bitiyor ve tekrar düz yola çıkıyoruz. Bence çok kafa karıştırıcı bir işaretlemeye denk geliyorum. aşağıya vadiye mi inmeliyim, yolda sağa mı sola mı gitmeliyim tam anlayamıyorum. Arkamdan gelen kişi ile bir şekilde buluyoruz. Tabi biraz zaman kaybı oluyor. 

Yarışın son kısmı ise yine düz sayılabilecek çamurlu bir yolda,  ufak ufak indiğimiz, yer yer çıktığımız bir sektör. Burada diğer yarışmacıların yorulduğunu görüyorum. Ufukta gördüğüm yarışmacılar gittikçe yaklaşıyor. Ben ise vitesimi arttırıyorum. Özellikle o ufak yokuşlar çok belirleyici oluyor. 

Son 3.5 km neredeyse full iniş. Artık kopmak gerekiyor. Çamur her ne kadar tedirgin etse de, en kötü düşeceksin diye kendimi ikna ederek artık neyim var neyim yoksa veriyorum. Göl görünüyor önce, sonra gölün kenarına, başladığımız yere geliyoruz. Performansımdan mutlu bir şekilde yarışı bitiriyorum.

Parkur, İstanbul'a oldukça yakın bir parkur. İnişi çıkışı neredeyse bir yol yarışı kadar. Bu yüzden bence her seviyeden koşucu için gayet yarışılası bir yarış Gebze. Doğa ise oldukça güzel. içeri girdikçe yeşilin içinde kayboluyorsunuz. Çamur bu yıla özeldi ama keşke her yıl bu denli çamurlu olsa.

Yarış ve parkurun dışına çıkacak olursak:

1. Zorunlu malzeme kontrolü: evet, sağlık raporu dahil, birçok malzeme zorunlu malzeme listesinde değildi. Bunun yanısıra zorunlu malzeme kontrolü de yapılmadı. İki yönlü itiraz var: 

Yarış güvenliği konusunda ben apayrı düşünüyorum. Bence hiç zorunlu malzeme olmamalı. Yanlış malzeme seçimimden dolayı canıma ya da vücut bütünlüğüme zarar gelirse bu benim sorumluluğumda olmalı. Bunun aksini düşüneni de anlıyorum. Avrupa ve Türkiye'de böyle bir liberal sistem de olmadığını gözönünde bulundurursak malzeme listesi yetersizdi ve kontrolleri yapılmadı. Bir de üstüne yarışmacıların zorunlu malzemeleriyle gelmeseler de diskalifiye edilmeyecekleri söylendi. Bu noktadan sonra zorunlu malzemenin çoğu kişi tarafından uygulanmayacağı belliydi.

İkinci husus ise, bazı kişiler bu durumun haksız rekabet yarattığını söylüyor. Bu yarışın zorunlu malzemeleri özelinde bu eleştiriye katılmıyorum. Kafa fenerini taşımamak, bence kimseyi 14.lükten 3.lüğe taşımaz. Neticede bir baton değil.

2. Yarışmacılar: (hızlıca geçeceğim) 

Yardım isteyene yardım edilir. Derede zorlanan birisini görünce onu yukarı çekersiniz. Yanından duymaza yatıp geçmek güzel bir davranış değil. 

Single trackte rakibiniz sizi geçmeye çalışacak bir açıklık bulduğunda o açığı kapatmaya çalışmamalısınız, bu bir araba yarışı değil. 

Organizasyonun verdiği suyu elinizde taşıyıp sonra paketini hiçliğin ortasına atamazsınız. 

Bu bir "fell race" değil. Sürekli kestirme yapmak istiyorsanız starttan hiç çıkmayarak finishe ulaşabilirsiniz.

3. CPlere su gitmemesi: bu gerçekten garip olmuş. 

Organizasyon sonrası organizasyon bu yaşanan aksaklıklar hakkında gayet olgun bir şekilde açıklama yaptı. Bence bu bir iyi niyet göstergesidir. Yıllar geçtikçe daha iyi bir organizasyonun ortaya çıkacağını umuyorum. Ben beğendim. Fırsatım olursa ilerideki yıllarda da katılırım.

Pek hastası olduğum rampaları göremesem de, yeşile, doğaya, çamura, suya ve tezeğe doyduğumuz güzel bir yarış oldu.

Not: BU yarışta iki elde matara denedim, çok keyif vericiydi. Belki biraz daha uzun olsa rahatsızlık verebilirdi. Kemere göre kesinlikle daha iyi bir alternatif.

2.15.20 Genel 13/ Yaş 5  

10 Nisan 2023 Pazartesi

Latmos Ultra-45K DNF @ 21K


Bu yazıyı yazıp yazmamak ve yazarken parkura mı sürece mi odaklanmak gerektiği hakkında çok gelgitlerim oldu ve hala oluyor. 

DNF(bıraktı/bitiremedi) kararı alma konusunu çok ama çok kısaca özetleyip parkuru ve yarış deneyimini anlatmayı tercih ettim. Yazıya bu sırayla devam edeceğim. 

Çok uzun ağlamaya gerek yok. Antrenman bu işin önemli bir parçası. Geçen sene, sakatlık ve ağrılarla sonuçlanan yükleme dönemlerim, bu sefer ağrısız ve sakatlıksız bitti. Fakat en yoğun  haftamdan sonra başlayan ve yarışa kadar geçiremediğim bir grip/nezle musallat oldu. Yarış sabahı önce başlamamaya sonrasında tutunabildiğim kadar devam etmeye karar verdim. 10 km tutunabildim. Koşuya ilk başladığımda bu tür durumları şanssızlık olarak nitelendiriyordum; fakat şimdi biliyorum ki, stratejik bir hata yaptım ve bedelini ödedim. 

Yarışa dönecek olursak:

Binaların ve asfaltların içinde geçen kısacık bir ömrümüz var. Bazı yerler, alıştığımız görüntülere o kadar aykırı ki, absürtlükleri bizleri büyülüyor. Dalyan, Ege koyları, Patara, Karadeniz yaylaları, Cilo, Şavşat, Tazı Kanyonu, Kapadokya ve adını sayamadığım birçoğuna ülke olarak sahibiz. Bafa da bunların arasında en az bilinenlerden. Fotoğraflarla gözle görünenin tam olarak uyuşamadığı, bu yüzden de dilden dile anlatılabilen mucizevi bir coğrafya Latmos Dağı. Alanya Ultranın bu sene düzenlenmemesi üzerine pek üzülmedim açıkçası. Hatta, outdoor merakımın başladığı Kapıkırı köyüne yarışmaya gitme fırsatı yakaladığım için sevindim.

Yarış sabahı yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı çok tedirgin ve gergin bir şekilde  start çizgisinin etrafında ısınmalara başlıyorum. Bugünkü mottom "fake it 'till you make it" (gerçekten olana kadar sahtesini uygula). Suratım hep güleç.

Yarış göl kenarından başlıyor. Çok kısa bir göl kenarı segmentinden sonra bir ahırın yanından içeri Karia yoluna giriş yapıyorsunuz. Biliyorum ki bu arada geçen sürede biraz önlerde yer bulmazsam uzun bir kuyruğun içinde bulabilirim kendimi. Bu yüzden olması gereken nabzın biraz üstünde koşuyorum ve planladığım gibi bir sıralamada yer buluyorum. İçeri girdiğimiz andan itibaren yükselişimiz başlıyor. Bunu baştan söylemek lazım, işaretler çok iyiydi. Fakat işaretlemelerin çok iyi olmasına rağmen kaybolma ihtimaliniz hep bulunuyor. Bu parkurun özelliği bu. Her zaman pür dikkat yolu takip etmelisiniz. Yokuş yukarı çıkarken şansımıza Ayhan Esen ekibe liderlik yapıyor ve uzun bir süre hiç yoldan çıkmadan ilerliyoruz. Yarışın ilk 10 kmsindeki çıkışlar Karia uygarlığının bize mirası olan taş döşeme yollardan çıkış. Mümkün olduğunca ve düzlük buldukça koşmak gerekiyor. Çünkü inişlerde koşmanız gerekecek ve inişler haritada gördüğünüz gibi değil. Eğer sürekli yürürseniz yokuş aşağı koşmaya hemen adapte olmak zor gelecektir.

Yoldan gidiyoruz dedim, fakat bu yollar pürüzsüz basamaklardan oluşmuyor. Neredeyse tamamen single track ve bastığınız hiçbir adımın eşit olmadığı bir zeminde ilerliyorsunuz. Fakat yükseldikçe(yarış esnasında bakmak zor olsa da) kaçamakça etrafa attığınız bakışlarda birbirinden güzel manzaralar size eşlik ediyor. 

7.kmye kadar olan çıkış bittiğinde 10.kmye kadar koş yürü yapabileceğiniz bir segmente giriyorsunuz. Burada nabzınızı güzel bir şekilde ayarlamak iyi bir strateji olabilir. kendi adıma ilk 7 kmde nabzım normalde olması gerekenden 5-6 birim  yüksek devam ediyordu ve hastalık dolayısıyla bunu normal gördüm. 7-10 arasında ise artık işler çok ters gitmeye başlamıştı.

7-10 arasında bazı inişler  ise parkurun inişleri hakkında size fikir vermeye başlayacaktır.  Kaygan zeminler, yuvarlanan kayalar vs. Aslında bence çok keyifli ve eğlenceli. Hatta stratejimi bu kısımlarda hızlı ilerleyip güzel bir sonuç almak üzerine kurmuştum. Bu parkur için en önemli yetenek teknik iniş yeteneği. Bu segmentte gördüğünüz inişler ise sadece fragman, asıl inişler sonrasında başlıyor.

Sonra uzun bir çıkış başlıyor. İlk kez gerçekten bir ormanın içerisindesiniz. kayalar azalıyor. Aslında Karia yolu yine var ama yer yer görünüyor, bir kısmı gömülmüş. Dimdik bir çıkış var en sonda. Sanırım burası 13-14 km arasına denk geliyor. Sallantıda olan performansımı hala koruyabildiğime inanamıyorum. Bir yandan da kendimi kandırmaya başlıyorum. 1350 metre çıktım ve bundan sonrasında nabızı toparlarsam, hedeflediğim süreler olmasa bile, iyi bir süreyle yarışa bitirebileceğime inanıyorum.

İnişe geçiyoruz, gerçeklerle yüzleşme vakti. Ne nabız düşüyor, ne de inişte yakalamam gereken akışı yakalayabiliyorum. Şunu da söylemeliyim, zor bir iniş; fakat hayatımın en keyifli inişi aslında. Sırf bunun için bir daha gelinir. Altımdan kayan kayalar, düşme tehlikeleri, mükemmel manzaralar. 

Sonrasında daha yumuşak bir zemine geliyoruz ve bol bol su geçişleri. Performansım düşmeye devam ediyor. CPye güveniyorum. Besleneceğim ve geçecek değil mi?

Bağarcık köyüne yaklaşıyoruz. Hayatımda ilk defa Bağarcık köyüne gittim. Bağarcıklıların haberi yok ama bence dünyanın en güzel yerlerinden birinde yaşıyorlar.

Bu son dakikalarda iki farklı grup tarafından geçiliyorum. Biraz moralim de bozuluyor tabii. CPde kesin bırakıyorum diye karar alıyorum. Derken fotoğraflar çekilmeye başlıyor. Fotoğrafçıların iletişimleri  o kadar mükemmel ki gaza geliyorum. 

CPde hemen yakıt ikmalimi yapıp yola devam ediyorum. Önce bir tempo belirliyorum, sonra bir tık altı, sonra bir tık altı... 20 km civarındayız, bir gün önce yağmurun da etkisiyle Karadeniz yaylaları efektli bir tırmanışa başlıyoruz. Performans düşmeye devam tabii. 21de pes ediyorum. CPdeki yakıt ikmali de beni kurtarmadı. 3.cpye de varabilirdim fakat ulaşım ve servis bulma konusunda 2.CPde daha şanslı olacağımı düşünüyorum. Geri yürüyüşüm başlıyor. 

Yarışmacılarla yüzyüze geliyorum, tabii onlar da iyi niyetle bir sorunum olup olmadığını soruyorlar. Ama bunu bir yarışmacı iki yarışmacıya anlatıyorum da her yarışmacıya anlatmak zor geliyor. Yanda bir asfalt yol görüyorum ve oraya girip yer yer koşarak Bağarcık köyüne dönüyorum.

Latmos Ultra içimde ukte olarak kaldı. Yarış kesinlikle zor bir yarış. Görsellik olarak bence Kapadokya da dahil Türkiye'nin en güzel yarışı. Bu parkurda neden yarışmalısınız? Çünkü parkuru işaretlerle bile takip etmesi çok zor. GPX indirip hadi parkura gireyim demenin zor olacağı bir yer Latmos. Bir organizasyon içinde bu parkuru bitirmek bu yüzden çok daha sağlıklı. Organizasyon konusunda teşekkür etmek dışında söyleyebileceğim hiçbir şey yok. Her şey çok güzeldi.

Diğer yarışmacılardan dinlediğim kadarıyla, bıraktığım yerden sonra önce çıkışı tamamlayıp sonra yine tehlikeli teknik inişlerle bitişe kadar ilerliyorsunuz, coğrafya değişiyor fakat parkur size farklı güzellikler gösteriyor. Umarım bunu bir başka yarış raporunda sizlere birinci ağızdan anlatıyor olurum.

Sağlıkla ve sporla kalın.

Kutupayısı Sapanca Ultra - SMT 40k

 Geçtiğimiz sene ilk kez katıldığım Sapanca Ultra'ya bu sene katılırken, kendimi aynı yarışta sınayabileceğim bir yarış olması, İstanbul...