3 Nisan 2022 Pazar

Merrel Alanya Ultra Trail 2022- 28k

 








Koşuyla çok gel-gitli bir ilişkim oldu. Fakat değişmeyen bir gerçek vardı ki; o da ne zaman koşmaya başlasam mesafeler hem psikolojik hem de fiziksel olarak bana kolay ve çekici geldi. Fakat, uzun mesafe koşmanın tırmanışa negatif yönde etkisinden dolayı, ne zaman hayat beni bir seçim yapma aşamasına getirdiyse, koşuyla arama mesafe koyma kararı aldım.

2021 yılında bel bölgesinde yağlanmalar hissetmeye başladığımda çözüm benim için çok açıktı: haftada 2 gün 5 km koşsam yeterliydi. Kendime asla daha uzun mesafeler koşmayacağıma yeminler ettikten sonra koşuya tekrar geri dönmüş oldum.

Neyse sizi de çok sıkmayayım, kısa bir sürede haftasonu uzunları uzadı da uzadı ve fizyolojik durumum ultra yarışlara katılabileceğime beni ikna etti. Fakat bu sefer bir fark vardı; ben de hazırdım: koşuya daha fazla ağırlık vermeye, haftanın 5-6 gününü bu spora ayırmaya "evet" diyebiliyordum.

Doğada koşmayı asfaltta koşmaya her zaman tercih ediyordum. Yokuş yukarı koşmayı 2021 antrenmanlarıyla aşırı sevmeye başladım. Fakat; asıl farkına vardığım, yokuş aşağı da çok iyi performanslar sergileyebildiğimdi. 

Bu farkındalık beni ne tür yarışlar seçmem gerektiği konusunda yönlendirdi ve 2022 yılı için kendime 3 adet hedef yarış seçmiş bulundum: Alanya 28k, Uludağ 66k, Kaçkar Ultra. Bol inişli ve bol çıkışlı yarışlar hep.

Özellikle 2021 Ekim ayından itibaren yokuş antrenmanları, Aydosta keyifli ama biraz da acılı günler, her şey yolunda gidiyordu. Runformance ekibinin özenerek segmentlediği Başıbüyük/Kayışdağı istikameti ise gerek öğle aralarım, gerek haftasonu uzunlarım olsun bir diğer oyun alanımdı. Sağ posterior tibialisteki acı ve sol ayak bileğimdeki burkulmaya(teşekkkürler Maltepe belediyesi, bir yeri kazdıysanız en azından bir uyarı tabelası koyabilirsiniz) rağmen her şey istediğim gibi gidiyordu. Sakatlıklarım düzelmiş, yokuş yukarı hayal bile edemeyeceğim pacelerde koşular yapmaya başlamıştım. 

Büyükada koşusundan önceki hafta ve sonraki hafta bu yokuş antrenmanlarını çok ayrı bir aşamaya taşıma hayalim vardı: Kartepe. Bisikletle bile çok zor olarak görünen bir rotayı koşarak çıkma fikri gece uykularımı kaçırıyordu. Büyükada koşusundan önce bir Pazar günü Maşukiye'nin altına park ettim ve buz gibi ve karlı havada segmenti gelmiş geçmiş en iyi 4. dereceyle bitirdim. Kartepe'yi kazanmıştım. Fakat araba aşağıda olduğu için dönüşü de koşarak yapmam gerekiyordu ve en büyük hatamı o an yaptım. Hızlı bir şekilde 12 km iniş ve sağ bacağımda eve döndüğümde üzerine basmama engel bir acı.

Bir hafta sonra Büyükada koşusuna katılmayı çok istedim. Bacağım hala iyileşmemişti. Kimseye önermiyorum tabi, advil atıp koşuya başladım. Bacağımın o ağrısına rağmen güzel de bir performans gösterdim ve 22kmyi iyi bir dereceyle bitirdim. Sakat olmadığım bir gün olsa daha iyi de olabilirdi.

Tüm bu zorlamalar bana Alanya'ya mal olacak gibiydi. Yarışa 2 hafta kalmıştı ve ben hala iyileşmek için dinlendirmek zorunda kalıyordum kendimi. Üstelik 2 hafta hiçbir şey yapmamama rağmen, iyileşmesi beklediğimden de uzun sürüyordu. Artık emindim ki hedef yarışım, hedef olmaktan çıkmıştı. Yarışabileceğimden bile emin değildim.

Yarışa iki hafta kala küçük denemelere başladım. Koşabiliyordum, ama sadece koşabiliyordum. Son cumartesi bir deneme yapmak istedim. Küçükyalı, Başıbüyük, Narcity, Maltepe sahil, Küçükyalı loopum var. İnanılmaz tatlı. orayı koşabilirsem, Alanya'da hedefsiz koşabileceğime inandırdım kendimi. Koştum da. Çevremdeki herkesin koşmamalısın demesinin bir hükmü yoktu artık. Zorunlu malzemeler vs hazırladım ve yola koyuldum.

Yarış günü:

Geceden götüreceğim malzemeler hazırdı. Uyandığım gibi lavaş ekmeğine fıstık ezmesini sürdüm, kahvemi içtim. Yarış sabahı en büyük stres olan bağırsak problemleri de çok hızlı çözüldüğünden şanslıydım. Bir gün önce kiti almaya giderken bile sakatlık ağrılarımın kendini belli ettiğini bildiğimden son bir hazırlıkta aynada kendimle bakıştık ve bugün zorlamayacağımız konusunda anlaştık.

Starta doğru yola çıktığımda yolda ellerinde batonla giden 48k ve 76k'cıları görmek güne yapılabilecek en güzel başlangıçtı. 

Yarış alanına çok erken gelmiştim. Güneş doğmuştu; fakat hala hava pusluydu. Limandan nereye baksam manzara müthişti. Memeler için bant almadığımı fark ettim. Birkaç kişiye sordum ve bulamayacağıma kanaat getirdim. Zaten çok sık karşılaşmış bir problem olmadığı için bantsız yarışma fikrini kabul ettim.

Isınma esnasında inanılmaz iyi hissediyordum. Sanki bu sakatlığa rağmen yine de Büyükadadaki gibi fena olmayan bir performans sergileyebilirdim. 8.45 gibi start çizgisine yaklaştığımda karşılaştığım sürpriz de beni bu konuda destekliyordu. Bence o an gelen ilahi bir işaretti bu: forma numaram 9 olduğu için önde saygı duyduğum insanlarla birlikte başlayacaktım. Madem öyle, kendimi zorlamalıydım.

 Başlangıç esnasında spiker dinlemekten sıkıldığımdan, bir yandan da gaza geleyim diye  Rage Against the Machine açtım ve yarışın başlamasını bekledim. Bu arada arkadan heyecanlı olarak öne geçmeye çalışan kişilere yer vermek durumunda kaldım. Her ne kadar zorlamaya karar verdiysem de, onlara karşı çıkıp sonra diskalifiye olursam madara olurum diye düşündüm. En önden 4üncü sıraya gelmiştim.

Start verildi. Güzel bir tempoda kalktım. Birbirini ezip yerde yuvarlanan bir kişi vardı, o toparlansın diye durmak zorunda kaldım. Evet, ilk çıkışa az insanla girmek önemli, ama yerlerde sürünecek kadar değil. Lütfen yapmayın.

İlk çıkışı da iyi bir tempoyla çıktım, buraya arkalarda girerseniz gerçekten çok zaman kaybedebilirsiniz. Bu çıkış esnasında fark ettiğim bir şey oldu. Nefesimin sesini çok rahat hissediyordum. Çünkü hava çok sıcaktı ve ben daha bir hafta önce karın içindeyken, alışamadım bu sıcaklığa. Çıkıştan sonra çok güzel bir iniş var. Burada da iyi bir tempo yakaladım. İnsanlar burada çok yanlış yerlere basıp kendilerini tehlikeye atıyorlar. Eğer Alanya'da yarışacaksanız, kesinlikle yokuş çıkış antrenmanları kadar iniş antrenmanları da yapmalısınız. Ya da en azından pegasusun trail olmayan ayakkabılarıyla uçmaya kalkmamalıyız. Birisi birisine çarpsa feci bir kaza oluşabilir. Ucundan dönülen durumlar oldu.

Daha sonrasında Kleopatraya paralel bir asfalt koşusu başlıyor. Bu asfalt koşuları ayakkabı tercihimi çok sorgulattı. Yarış kesinlikle trail ayakkabısı gerektiriyor. Fakat ayakkabının dişini çok iyi düşünmek gerekiyor. Salomon sense 4 pro örneğin fazla dişli bir tercih. Sanki daha bir ultraglide, hoka speedgoat, sense ride, trabuco max yarışıydı bu yarış. Yine de 4.15 civarı bir pace yakalıyorum ve ısınırsam daha da iyiye gideceğimi düşünerek kendimi motive ediyorum.

Sonra bir altgeçitten geçiyoruz. Yokuş başlıyor. Ben yokuş yukarı koşmayı çok sevdiğimden yarış öncesi planım koşabildiğim yere kadar koşup baktım olmuyor yürüyüşe geçmekti. Kesinlikle şunu söyleyebilirim; eğer siz de böyle düşünürseniz Alanya'yı çok hafife almış olursunuz. Bu söylediğim nokta, uzun bir tırmanışın başlangıcı ve gücünüzü korumak için enerjinizi çok dikkatli harcamalısınız. 

Bu anda bir başka şeyi daha fark ediyorum. Sağ hamstringimdeki acı yokuş çıktıkça artmaya başlıyor.

Asfalttan tırmanış bitiyor ve bir parktan içeri giriyorum. Performansımdan memnun değilim ama fena da gitmiyorum. Şu ana dek geçilmedim ve totalde 7-8 kişi geçmişimdir. işte buradaki çıkışta zeminin de sürekli kayalık olması planımı değiştiriyor. Çünkü hamstringler sadece bir pozisyonda basınca katlanılabilir bir acıda kalıyor. O pozisyonu da doğal olarak kayada tutturamıyorum. Zorluyorum fakat yavaşladığımın farkındayım. Önümdeki grubu yavaştan kaybetmeye başlıyorum. Arkamda ise yarışı 2. bitirecek olan Maria Kolpakova beliriyor. bu yarışta geçilmeyeceksin diye kendimi gaza getirip 1 km daha kendimi zorluyorum. Zorladıkça acı artıyor. Rakibimin sesini artık çok yakında hissediyorum ve geçiliyorum. O an yarışı istediğim tempoyla götüremeyeceğimin farkına iyice varıyorum. Acıdan dolayı nefes kontrolü de gitmiş oluyor. Tempoyu düşürme kararı alıyorum.

Bir 10 dakika sonra başka bir grup yakalıyor, sonra başka bir grup. Sağa geçip onlara yol veriyorum. Artık yarış benim için bitmiş durumda ve ilk CPye bile ulaşmadım. Yarışın 4. grubu beni ilk CPnin hemen öncesinde yakalıyor.  Ben de onları CP'de yakalıyorum. Hava çok sıcak ama yokuş yukarı mideyi zorlamamak için suyumu idareli kullanmış durumdayım. Dolayısıyla beni geçen grubu ikinci CPde içeceğim sodanın hayali ile ilk CPde bırakıp yürümeye devam ediyorum. Tabii birkaç dakika sonra  tekrar beni yakalıyorlar. Tempoları çok da hızlı değil. Onlara tabii olmaya karar veriyorum. Yarışa tutunmak için son çırpınışlarım bunlar.

Bir yerde koşmam gerekiyor, çünkü önümdekiler koşuyor, ben hızlı yürüyüşle devam etmek zorunda kalıyorum. Onlar gözden kayboluyorlar. Fakat kaybetmek istemediğim için sonradan onları yakalamaya karar verip acı veriyor olsa da koşmaya karar veriyorum. Çok büyük hata, gözüm onları ararken işaretleri takip etmeyi unutuyorum ve kendimi bir keçi ahılının yakınında buluveriyorum. Burada bir parantez açmak lazım, işaretleme mükemmeldi. Buradaki kayboluş yüzde yüz benim hatam. Geri döndüğümde dönüşü nasıl kaçırdığımı ben de anlayamıyorum ve kendime çok kızıyorum. İşte şimdi gerçekten yarış bitti ve kafamın içinde yarışı bırakıp bırakmama pazarlıkları başlamış oldu.

Bu noktadan sonra sağlıklı bitirmek dışında hiçbir hedefim kalmamıştı. O kadar yavaş çıkıyorum ki yokuşları, kaç kişiye geçildim, sayamam. Gerçi sonuçlara bakınca sayabiliyorum :) Açıkçası bu durumla çok da barışıktım. Geçen herkese elimden geldiğince gaz vermeye çalıştım.

2. CPye kadar tırmanış hiç bitmiyor. Özellikle sonlara doğru Roma yollarında yürüyorsunuz. Yarışıyor olsam fark etmeyeceğim güzellikte mükemmel bir yol aslında. Rage Against the Machine'in yerini artık Daft Punk almış, keyifli ama bol acılı ilerliyorum. Çıkış en sonda asfalta evriliyor. Burada kendimi biraz daha iyi hissediyorum. İtiraf edeyim o asfalt olmasaydı 2. CPde  yarışı bırakacaktım. Asfalt yolda bir önemli hata daha yapıyorum. Hurma, badem, protein bar. Çok yiyorum. CPde çok iyi davranıyorlar. Belki birazdan özet olarak da yazarım ama organizasyondaki herkes yaptıklarıyla saygıyı hak ediyor. Mükemmeldi. 2. CPde aş erdiğim sodamı ve birkaç portakalı mideme indirip ilerliyorum.

Küçük bir not; 2. cp öncesi roma merdivenlerinin başlamasından önce mezarlığın girişinde bir hayrat var, suyu soğuk ve tadı güzel. kesinlikle es geçmeyin çünkü sonraki tırmanış çok sert.

Daha sonrasında inişli çıkışlı bir  kısım başlıyor. Burada artık kendimi zorlamıyorum. Kolay uzun antrenman temposunun bile altında bir tempoda devam ediyorum. Geçilmeye devam ediyorum. Geçerken bir kişi "pardon solundayım" diyor. "Buyrun" der gibi hareket yapıp sağa çekiliyorum. Geçerken ne dediğini anlamadığım şekilde homurdanıyor. Zaten yarıştaki durumumla alakalı keyfim yerinde olmadığı için bir süre bu kişiyi geçip geçip tekrar kendimi geçtiriyorum. Aslında yapmamam gerekiyor ama yanlış zaman yanlış insan işte :)

Karşı taraf da bu durumu kabullendikten sonra tekrar antrenman temposunda inmeye başlıyorum. İşin ilginci bu tempodayken bi 10 kişiyi daha geçiyorum. Fakat tempo ne kadar düşük olsa da acı sürekli artıyor. Bu şekilde 3. CPye ulaşıyorum. 3.CPye inen yol toprak bir yol ve hızlı koşmaya çok elverişli. burada tempoyu arttırmalı.

3.CPde uzun bir süre bekliyorum ve oyalanıyorum. Yorulduğumdan değil. Acı belki azalır diye. Azalmıyor. CPdeyim, Sakatlık çok net kendini hissettiriyor ve varacağım nokta tam karşımda. Karşımda dediğim, çok uzak ama görünüyor. Üstelik biliyorum ki sonunda upuzun bir kumsal etabı ve ardından canımdan bezdirecek bir tırmanış var. İçim içimi yiyor bıraktım dememek için.  En sonunda kendime bir mantra oluşturuyorum: "insan oğlu hayatı söz konusu olduğunda bu mesafeyi her koşulda gider". O an tüm kalbimle inanıyorum bu duruma. Bir kola içiyorum ve yola koyuluyorum.

Önce çok teknik bir iniş var. Gerçekten dikkatli olmak lazım. Ardından pek keyifli olmayan dümdüz bir iniş başlıyor. burada yine bir grubu yakalıyorum ve geçiyorum. Tuvalet molası veriyorum onlar beni geçiyor. Sonra ben onları geçiyorum ve sahile ulaşıyorum. Önce parkın içinden geçtiğimiz yaklaşık 1 kmlik bir kısım var; fakat ben dümdüz bu yolda bile koşarken acılar içinden acı beğeniyorum. Aykut Çelikbaş'ın kitabında bahsettiği 40 yürü 40 koş 60 yürü 60 koş gibi kendime çözümler buluyorum. Sahile indiğimde ise koşmayı tamamen bırakıyorum. İçimden bir ses diyor ki atla denize, boşver yarışı. Bunu yarışın sonuna bırakmaya karar veriyorum

Son tırmanış öncesi organizasyon yarışın gerçekleştiği sıcaklığı da düşünerek küçük bir su noktası oluşturmuş. Sularım bitmişti oraya geldiğimde. Mis gibi geldi. Sonra tırmanış başlıyor. Gerçekten çok zor geliyor. Yarışacaklara önerim, surları görene kadar hiç düzlük umut etmeyin. Bitmiyor. Bir kere oturayım istiyorum. Kıçımı bir kayaya dayıyorum. Sonra çok güzel geliyor. Burada kalırım diye korkuyorum. İranlı bir abi "come on" diyor. Kalkıyorum ve kendime küfrede küfrede ilerliyorum. Surların en tepesinde "hadi bundan sonrası hep iniş"i duyuyorum. İniş ama iniş de zor. İniyorum iniyorum. Çok güzel yerlerden geçiyorum. Bunca acıya rağmen insana güzel görünebiliyorsa bir yer, o yer güzeldir bence.

Tersanenin içinden geçiyorum. Sonra son bir kumsal ve finish bayraklarını görüyorum. Ve son.

Hemen bir ayran bir soda. Kendimi limandan serin sulara atıyorum. Ardından yetişmem gereken bir seyahat var. Hızlıca otele gidiş. Bir duş. İki bira, bir makarna. Her şey çok iyi.

Organizasyon mükemmeldi. İşaretlemeler özellikle. Bu sıcakta güleryüzünü esirgemeyen organizasyon görevlileri koşanlardan daha saygıdeğerler bence.  Seneye de buraya geleceğim ama Toroslara çıkmışken orada daha fazla vakit geçirmek için 48i planlıyorum. Bence yarış çok zor bir yarış ve bu yarışı sevmek için biraz mazoşist biraz da sorunlu olmak gerekiyor. Gördüğüm kadarıyla bu prototipe uyan insan sayısı bir hayli fazla :)

Bu yarış bana her şeye rağmen hedefime ulaşma noktasında güven verdi ve bence bu çok iyi bir kazanım.

Eğer yarışla alakalı haddim olmayarak bir şeyler önereceksem;

1- Bu yarış enerji idaresinin çok çok ön planda olduğu bir yarış.

2- Eğer İstanbuldan katılıyorsanız sıcaklık değişimi sizi de çok etkileyecek. Yazın Aydos'ta sıcakta itfaiye yollarını çıkmak bulunduğunuz ilde yapacağınız en iyi antrenman olabilir.

3- Başlangıçta önlerde olmak çok önemli.

4-Yokuş yukarı antrenmanlarınızı power hiking üzerine yoğunlaştırabilirsiniz.


Buraya kadar okuduysanız, teşekkürü bir borç bilirim.

Gökhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kutupayısı Sapanca Ultra - SMT 40k

 Geçtiğimiz sene ilk kez katıldığım Sapanca Ultra'ya bu sene katılırken, kendimi aynı yarışta sınayabileceğim bir yarış olması, İstanbul...