5 Haziran 2023 Pazartesi

Kutupayısı Sapanca Ultra - SMT 40k


 Geçtiğimiz sene ilk kez katıldığım Sapanca Ultra'ya bu sene katılırken, kendimi aynı yarışta sınayabileceğim bir yarış olması, İstanbul'a yakın olması ve yarışın ilk yarısındaki yükseklik kazanımı benim için önemli nedenlerdi. Geçtiğimiz sene yağışın etkisinde geçen yarışın, bu sene sıcağın alnında olacağını bekliyordum. İyi ki öyle olmadı. Kartepe'ye yağış ve sis çok yakışıyor gerçekten. İlk kez yarıştığım yarışlarda deneyimden daha çok parkuru anlatmaya odaklanıyorum. Bu, benim ikinci kez katıldığım ilk patika yarışımın blogu olduğu için deneyimlerimin ağırlığının yüksek olduğu bir yazı planlıyorum. İlk Sapanca deneyimime buradan ulaşabilirsiniz.

Latmos Ultra'dan sonra hem psikolojik hem de fizyolojik olarak iyi hissetmediğim bir dönem geçirdim. Önce vücudun hastalıklardan kurtulmasını, ardından koşabildikçe mental olarak koşuya dönmeyi hedefledim. 3 haftalık bir aradan sonra toparlanma ve yükleme dönemime başlayabildim. Bu arada yarıştığım Gebze Ultra'nın mental olarak bana çok iyi geldiğini söyleyebilirim. 

Sapanca'yı bir hedef yarış olarak planlamasam da, başından beri planımda olan bir yarıştı. Yazın katılacağım bir dağ yarışı(önceliğim Artos ya da Aladağlardı) için ön hazırlık sürecinin başlangıcı olarak gördüm bu yarışı. Hem Artos, hem de Aladağlar'dan haber çıkmadı tabi. Neyse ki bir başka yemyeşil yarış Uludağ var.

Yarışa yaklaşırken, haftalık antrenman frekansımı 6 güne çıkarmayı başarabildim. Şimdilik, hem yazın daha kolay geldiğinden, hem de sakatlıklardan korunmak için pazartesi, çarşamba, cuma easy/recoveryleri bisiklet ile yapıyorum. Salı, perşembe threshold koşup, haftasonlarımı da yarışa göre hacim kazanmak için kullanmaya devam ediyorum.

Youtubeda skyrunning videolarını izlerken upuzun yokuşların çok rahat tempolarla hiç yürünmeden çıkıldığını gördükten ve birkaç antrenmanda en azından belli sürelerde nabzımı ayarlayabildiğimi fark ettikten sonra kendime iki hedef koymuştum:

* Yarışın hepsini koşarak tamamlamak.

* Yarışı 4 saatin altında tamamlamak.

Cuma iş çıkışında etkinlik alanına ulaşıp kitimizi aldık. Besin olarak her zamanki gibi eti cicibebe, kuruyemiş ağırlıklı beslenmenin yanısıra, leziz mi leziz mısır ekmeğiyle geceye kadar beslenmeyi tamamlayıp yine etkinlik alanının hemen dibine kurduğumuz çadırda uyumaya geçtik. Geçen sene Sapanca'ya geldiğimizde böcekli kokulu bungalov deneyimimizden sonra, bu sene de konaklama konusunda şanssızlık yakamızı bırakmadı ve Sakarya'lı gençler çadırımızın 3 adım ilerisinde(herhangi bir abartı yok) bağırarak sohbet etmeye başladılar. Çok uzatmayayım gece ikiye kadar, hem başım belaya girmesin hem de gençlerin eğlencesini bozan kişi ben olmayayım(yüzde 45 e yüzde 55 diyebilirim) diye sabrımızın sınırlarını zorladım ama işler "uyumayın ulan!" kısmına gelmek üzereyken gerekli konuşmaları yapmak durumunda kaldım. Bunu çok dert etmedim, çünkü son günkü uyku kalitesiz olsa da yarış günü beni çok etkilemediğini daha önce deneyimledim. Neyse ki kalan saatlerde deliksiz bir uyku geçirdim.

Sabah uyanıyorum, kahve, mısır ekmeği-bal-üçgen peynir ile güne başlıyorum. Sonrasında etkinlik alanının hemen dibinde 5 liraya tuvalete giriyorum. Hızlıca yarış kıyafetlerimi giyiyorum. Eşimle beraber etkinlik alanına geliyorum. Rundamental'dan arkadaşlarımla küçük bir sohbet. Sonrasında ısınmak için sahilde birkaç gitgel yapıyorum. Start çizgisinde zar zor yerimi alıyorum ve yarış başlıyor.

Kendisini pek sevmediğim bir siyasetçiden çaldım bu yarıştaki mantramı: Plana sadık kal. Plan mı? nabzı 160ın üzerine (çok) çıkarma 145ten aşağı düşürme ve hep koş. Yarış bildiğim şekilde başlıyor. Sahilden geçip minik köprüyü aştıktan sonra sola dönüp alt geçite giriyoruz ve asfalt zemindeki 3,5 kmlik hafif eğim başlıyor. Eğer plana sadık kalmaya çalışmasaydım bu kısımda, bulunduğum grubun çok çok önünde olmalıydım. Özellikle bu ilk kısımda düşük bir nabız tutturuyorum ve vadinin sonuna kadar da bu şekilde ilerliyorum. Vadi geçen seneden çok farklı. Birbirinden çirkin bungalovlar vadinin içini ele geçirmiş durumda. Geçen seneki o güzelim manzara da malesef yok olmuş.

Sonrasında orman yoluna girişi yapıyoruz ve nabız olarak en çok zorlandığım kısım başlıyor. Çok sevdiğim/saygı duyduğum kişilere denk geliyorum. Hiçbiriyle çok uzun sohbet edemiyorum çünkü "a" desem nabız 166'ya fırlıyor. Nabza çok takılmamak lazım ama hissiyat da aynı şekilde. 4üncü kilometreden 17. kmye kadar bitmeyen bir yokuş tırmanıyoruz. yarışın başında birkaç yanımdan geçen olsa da bundan sonra yokuşun sonuna kadar geçen taraf olmanın keyfini yaşıyorum. İlk CP'ye gelmeden önce ağaçların kesili olduğu bir yokuş var. Dallar yerlerde. Hem yerlerde ağaçlar çok olduğundan, hem de sürekli koşmaya odaklandığımdan önümde benden yaşça büyük bir yarışmacının topuğuna değiyorum. Pardon diyorum ama nafile. Abi çok sinirli. Buradan kendisinden tekrar özür diliyorum. Ama o kadar sinirlenmek gerekir mi? Bilemedim.

8.5daki CPyi sadece çöpümü bırakmak için ziyaret edip hemen tırmanışıma devam ediyorum. Yarış boyunca hiçbir kontrol noktasında durmadım. Her noktada, gelmeden hemen önce içtiğim jellerimin çöpünü bırakıp devam ettim. 

2. CPye yaklaşırken hava şartları iyice koşmaya elverişli bir hale geliyor. Bulutların üstündeyim.  buraya çıkarken Cemal ile tanışıyorum. Kendisi 17 yaşında bir yarışmacı. 40 km parkurunda çok da güzel koştu. Yarışın çoğunda ben şahidim. Onun bu yaşta böyle bir yarışta bulunması beni çok mutlu etti. 

CPden hemen önce yere konulmuş su şişeleri var. Yarışa flasklarımdan biri karbonhidrat ve bcaa  dolu, diğeri ise susuz ama yine aynı besinler önceden doldurulmuş başlamıştım. Su şişelerinden birini alıp koşarken ikinci ve boş olan flaskımı dolduruyorum. Yarışta beslenme açısından tek vakit kaybım bu sırada yaşadığım 5-10 saniyelik yavaşlık oluyor.

CPden sonra yükselmeye devam ediyoruz ama arada sırada düzlükler ve inişler de yok değil. sonrasında tali yol üzerinden bitmek bilmeyen bir iniş başlıyor. Bulutların üzerinde değiliz artık. Her yer sis. Sağ tarafımda uçurumda akan bir dere ve bir yerde zamanın durmasını istediğim bir manzara: Yemyeşilliğin içinde, orman gülleri ve sis o kadar güzel bir manzara oluşturuyor ki, ama tam orası. Benim aklımda. Size anlatabilmek için Yaşar Kemal olmam lazım. Siz de yağmurlu bir havada koşarsanız bu manzarayla karşılaşabilirsiniz.

3. CPde Alper Dalkılıç var. Hiç durmuyorum ama oradan geçerken o kadar güzel moral veriyor ki, sanıyorsun ki koşan ben değilim de Jim Walmsley. Arsenal'le finale çıkarken Fatih Terim'den gazı alıyormuş gibi gazımı alıyorum. Ben daha önce hiçbir CPde bu kadar moral depolamamıştım. Çok çok çok teşekkürler.

Sonra inişimiz devam ediyor. Yeni açılacak olan kocaman bir tesisin yanından aşağı iniyoruz ve sola dönüp yarışın tek single track olan inişine geçiyorum. Burada dikenler el verdiği kadar hızlı ilerlemeye çalışıyorum. Karşıdan bazen 21klar geliyor. Eşimi görüyorum. Sarılıp öyle devam edeceğim. Gözlerinin içine bakıyorum. Tam kollarımı açacağım. Kolay gelsin diyor. Ama bu ses eşimin sesi değil. Demek ki hem yorgunum hem de şu astigmat gözlüğüne başlamam gerekiyor. Neyse ki sorun olmadan farkına varıyorum.

Başladığımız yolun bir paralelinden asfalt üzerinden inişe devam ediyorum. Buradaki köprü geçişinde çok iyi fotoğraf çıkıyor diye bu tarafa alınmış rota. Arkama bakıyorum, çook uzakta sanırım Cemal'i görüyorum(az önce tanımadığım birini sevgilim sandığımdan emin olamıyorum). Tamam. bu saatten sonra yetişemez. Şu köşeyi de döneyim, basarım biraz da. Gücüm var. Köşeyi dönüyorum. Anayoldayım. İşaret yok. Belli ki alt geçitten geçmeliymişim. Geri dönüyorum hemen. 200 metrelik bir kaybım olmuş. Alt geçitten geçiyorum. Fotoğraf da yok hani. Cemal de beni geçmiş. 

Tempoyu bir tık arttırıyorum. Fark kapanıyor. Cemal de geçilmemek için kendini kasmış biraz. Su içmek için yürüyor. Hadi diyorum. Birlikte gideriz. Arkamızda kimse yok ama 4 saatin altında bitirmek için şansımız da var. Ritmimizi arttırıyoruz ve sona kadar da bu ritimde gidiyoruz.

Yarışı 3 saat 59 dakika 29 saniyede bitiriyorum. Genel 13/yaş 5.

Bir tek eleştirim var; Limit sensin ailesinin yarışlarını ve içinde bulunan insanları uzaktan da olsa çok seven birisi olarak söylüyorum: çok sık yarış yapıldığı ve rotalar hep aynı ekipler tarafından düzenlendiği için rotalar son günlerde bulunduğu kadar hazırlanıyormuş gibi geliyor. Geçen sene çıkışını yaptığımız single track bu sene normal yoldu. Uğraşılsa ve örneğin birkaç ay öncesinde bölge ziyaret edilse, patikaların içinden rotanın geçirilebileceğini düşünüyorum. İda, Kartepe gibi coğrafyalarda orman yolundan daha farklı ve daha yeşil patikalarda koşabilsek keşke.

Özellikle sonlara doğru Yağmur çok yağdı. Ben bundan memnunum. T shirt yarış t shirtü değildi. Çok şık penye t shirttü ve çok beğendim. Makarna, yarış sonrası sandviç, ikram, hepsi çok güzeldi. Eşsiz ve yemyeşil bir deneyim Sapanca. Umarım gitmeyen herkes ormanın içinde orman güllerinin yarattığı tablovari manzarayı bir gün görür. 

8 Mayıs 2023 Pazartesi

Gebze 27K Hannibal Koşusu


 

Denizli Göleti daha öncesinde bir kere gittiğim ve doğasını beğendiğim bir yerdi. Bu nedenle aklımın bir köşesinde Gebze Ultra'ya katılım sağlamak hep vardı. Normalde, yarıştan bir hafta öncesinde İstanbul Yarımaratonu olduğu için bu sene de pas geçecektim. Sonrasında İBB Spor organizasyonlarında bitmek bilmeyen şanssızlıklar(!) silsilesi yine yeni yeniden beni bulunca yarımaratona katılmamaya son anda karar verip, bari kendime başka bir yarış bulayım dedikten sonra ani bir kararla Gebze Ultra'nın 27 kmlik parkuruna kaydoldum.

Kısaca yarış öncesini anlatmak gerekirse, Latmos sonrası antrenmanlarımı hacim ve yoğunluk olarak azalttığım bir dönemde yarıştım ve yarış için kafamda net bir hedefle gelmemiştim. 

Yarış sabahı çok erkenden uyanıp yağmurlu yollardan geçerek göl kenarına ulaştım. Bir gece önce araçlar organizasyon alanına ulaşsın diye yol yapılmış. Büyük efor. Organizasyon alanına yakın park yerleri ben geldiğimde bomboştular. Çamurlu ve yumuşak zemin bana pek güven vermediği için yol kenarında bulunan bir yere park ettim. Kitimi sorunsuz bir şekilde aldım. Bir önceki gün, zorunlu malzeme eksikliği durumunda diskalifiye olmayacağı açıklandığı için, iki adet el matarası, acil durum battaniyesi, kolluk ve tshirt ile yarışa girmeye karar verdim. Yağmurluk giymek istemedim, 2.5 saatlik bir aktivitede eğer hava çok soğuk değilse bir üst katmanın yarardan daha çok zararı olacağını düşünüyorum.

Yarış saati yaklaşıyor, fakat hava kesintisiz yağıyordu. Sonrasında organizasyon, CPlere malzeme götüremediği için erteleme anonsu verdi. Normalde 7.30da başlamamız gerekirken 8.00de başladık. Açıkçası çok da iyi oldu. Yarışa başlamadan önce küçük bir ısındım, start alanına geldim, tanıdık yüzler görüp sohbet ettim ve 55kmcilerden yaklaşık 15 dakika sonra koşmaya başladım.

Yarışı genel olarak üç bölüme ayırabiliriz. İlk bölümde göletin kenarında single tracklerden ve çayırlardan geçtiğimiz 7 kmlik bir parkur var. Kendimi bu bölümde rahat tutmaya özen gösteriyorum. Bu bölüm çok küçük iniş ve çıkışlarla geçiyor. Bu seneye özgü olarak bazı inişlerde belime kadar suya girmem gerekiyor. Yağan yağmurun oluşturduğu çamurlu zeminden dolayı kayan düşen çok oldu. Bence bunların hepsi bu sporun güzellikleri. Tabii ciddi sorun olabilecek düşüşlerden değildi benim gördüklerim. Bu sektörde kısa bir sürede bizden önce yarışa başlayan 55kcılara yetişiyorum ve yollarımız ayrılıncaya kadar onlarla birlikte parkura devam ediyoruz.

Single track bir noktada bitiyor ve arabayla girdiğimiz geniş yol üzerinden önce baraj duvarı(inşaat mühendisleri beni affetsin) üzerinden geçip, sonrasında  tekrardan bir kısa single trackin içine daha girip, gölün etrafını tamamlıyorum ve 7.km ile birlikte parkurun ilk kısmını bitiriyorum. Burada bu çamurun içinde vaporflylarla yarışan bir yarışmacıya denk geliyorum. O an çok işkence çekiyor, biliyorum. Ama birazdan onun seçiminin işe yarama ihtimali de yüksek.(işe yaradı) 

İkinci sektör uzun bir tırmanışla başlıyor. Buradaki "uzun" ve "tırmanış" kelimeleri çok göreceli. Her ikisi de irtifa kazanımı seven patikacıların dişinin kavuğuna yetmeyebilir. Yine de parkur kısa olduğu için hızlı çıkmaya çalışıyorum ve nabız biraz yükseliyor. Yarış boyunca yokuşlar, benim geçişlerimi yaptığım ya da arkamdakilerden kendimi kopardığım yerler oldu. 8de Cpyi geçiyorum. Yarış boyunca içlerinde karbonhidrat tozu olan su mataralarım dışında hiçbir şey kullanmadığım için CPlerde ne olup ne olmadığıyla alakalı hiçbir bilgim yok.

9'da meşhur köpeği(sanırım 55knın birincisine zor anlar yaşatmış) de geçip ormanın içine adımımı atıyorum ve yarış öncesi arkadaşım Mehmet'in tam da dediği gibi 10da düzlüğe ulaşmış oluyorum. Buradan sonrası daha çok iniş olan ama inişli çıkışlı 6,5 kilometreden oluşuyor. Yarış öncesi taktik yapmadığım için, bu kısmı da başlangıçtaki eforumla koşuyordum ki, çok kısa sürede üç kişi tarafından geçildim. E gücüm de var, neden vites arttırmıyorum ki?

Bir tık yükseldim, bu benim yerimi korumaya başlamamı ve önümde koşanları kaybetmememi sağladı. Orman içi yolunda gidilen bu kısım, yüksek pacelerde koşmaya gayet elverişli. 

17. km civarı sağa dönüyoruz ve yoldan ayrılıp, yangın yolu üzerinden bir inişe başlıyoruz. Hız iyice artıyor. Burası dik sayılır bir iniş. Çok daha fazla iniş çalışmalıyım diyorum içimden. Çünkü önümdeki yarışmacıları göremezken arkamdaki ayak sesleri artmaya başlıyor. 

Yokuş bitiyor ve tekrar düz yola çıkıyoruz. Bence çok kafa karıştırıcı bir işaretlemeye denk geliyorum. aşağıya vadiye mi inmeliyim, yolda sağa mı sola mı gitmeliyim tam anlayamıyorum. Arkamdan gelen kişi ile bir şekilde buluyoruz. Tabi biraz zaman kaybı oluyor. 

Yarışın son kısmı ise yine düz sayılabilecek çamurlu bir yolda,  ufak ufak indiğimiz, yer yer çıktığımız bir sektör. Burada diğer yarışmacıların yorulduğunu görüyorum. Ufukta gördüğüm yarışmacılar gittikçe yaklaşıyor. Ben ise vitesimi arttırıyorum. Özellikle o ufak yokuşlar çok belirleyici oluyor. 

Son 3.5 km neredeyse full iniş. Artık kopmak gerekiyor. Çamur her ne kadar tedirgin etse de, en kötü düşeceksin diye kendimi ikna ederek artık neyim var neyim yoksa veriyorum. Göl görünüyor önce, sonra gölün kenarına, başladığımız yere geliyoruz. Performansımdan mutlu bir şekilde yarışı bitiriyorum.

Parkur, İstanbul'a oldukça yakın bir parkur. İnişi çıkışı neredeyse bir yol yarışı kadar. Bu yüzden bence her seviyeden koşucu için gayet yarışılası bir yarış Gebze. Doğa ise oldukça güzel. içeri girdikçe yeşilin içinde kayboluyorsunuz. Çamur bu yıla özeldi ama keşke her yıl bu denli çamurlu olsa.

Yarış ve parkurun dışına çıkacak olursak:

1. Zorunlu malzeme kontrolü: evet, sağlık raporu dahil, birçok malzeme zorunlu malzeme listesinde değildi. Bunun yanısıra zorunlu malzeme kontrolü de yapılmadı. İki yönlü itiraz var: 

Yarış güvenliği konusunda ben apayrı düşünüyorum. Bence hiç zorunlu malzeme olmamalı. Yanlış malzeme seçimimden dolayı canıma ya da vücut bütünlüğüme zarar gelirse bu benim sorumluluğumda olmalı. Bunun aksini düşüneni de anlıyorum. Avrupa ve Türkiye'de böyle bir liberal sistem de olmadığını gözönünde bulundurursak malzeme listesi yetersizdi ve kontrolleri yapılmadı. Bir de üstüne yarışmacıların zorunlu malzemeleriyle gelmeseler de diskalifiye edilmeyecekleri söylendi. Bu noktadan sonra zorunlu malzemenin çoğu kişi tarafından uygulanmayacağı belliydi.

İkinci husus ise, bazı kişiler bu durumun haksız rekabet yarattığını söylüyor. Bu yarışın zorunlu malzemeleri özelinde bu eleştiriye katılmıyorum. Kafa fenerini taşımamak, bence kimseyi 14.lükten 3.lüğe taşımaz. Neticede bir baton değil.

2. Yarışmacılar: (hızlıca geçeceğim) 

Yardım isteyene yardım edilir. Derede zorlanan birisini görünce onu yukarı çekersiniz. Yanından duymaza yatıp geçmek güzel bir davranış değil. 

Single trackte rakibiniz sizi geçmeye çalışacak bir açıklık bulduğunda o açığı kapatmaya çalışmamalısınız, bu bir araba yarışı değil. 

Organizasyonun verdiği suyu elinizde taşıyıp sonra paketini hiçliğin ortasına atamazsınız. 

Bu bir "fell race" değil. Sürekli kestirme yapmak istiyorsanız starttan hiç çıkmayarak finishe ulaşabilirsiniz.

3. CPlere su gitmemesi: bu gerçekten garip olmuş. 

Organizasyon sonrası organizasyon bu yaşanan aksaklıklar hakkında gayet olgun bir şekilde açıklama yaptı. Bence bu bir iyi niyet göstergesidir. Yıllar geçtikçe daha iyi bir organizasyonun ortaya çıkacağını umuyorum. Ben beğendim. Fırsatım olursa ilerideki yıllarda da katılırım.

Pek hastası olduğum rampaları göremesem de, yeşile, doğaya, çamura, suya ve tezeğe doyduğumuz güzel bir yarış oldu.

Not: BU yarışta iki elde matara denedim, çok keyif vericiydi. Belki biraz daha uzun olsa rahatsızlık verebilirdi. Kemere göre kesinlikle daha iyi bir alternatif.

2.15.20 Genel 13/ Yaş 5  

10 Nisan 2023 Pazartesi

Latmos Ultra-45K DNF @ 21K


Bu yazıyı yazıp yazmamak ve yazarken parkura mı sürece mi odaklanmak gerektiği hakkında çok gelgitlerim oldu ve hala oluyor. 

DNF(bıraktı/bitiremedi) kararı alma konusunu çok ama çok kısaca özetleyip parkuru ve yarış deneyimini anlatmayı tercih ettim. Yazıya bu sırayla devam edeceğim. 

Çok uzun ağlamaya gerek yok. Antrenman bu işin önemli bir parçası. Geçen sene, sakatlık ve ağrılarla sonuçlanan yükleme dönemlerim, bu sefer ağrısız ve sakatlıksız bitti. Fakat en yoğun  haftamdan sonra başlayan ve yarışa kadar geçiremediğim bir grip/nezle musallat oldu. Yarış sabahı önce başlamamaya sonrasında tutunabildiğim kadar devam etmeye karar verdim. 10 km tutunabildim. Koşuya ilk başladığımda bu tür durumları şanssızlık olarak nitelendiriyordum; fakat şimdi biliyorum ki, stratejik bir hata yaptım ve bedelini ödedim. 

Yarışa dönecek olursak:

Binaların ve asfaltların içinde geçen kısacık bir ömrümüz var. Bazı yerler, alıştığımız görüntülere o kadar aykırı ki, absürtlükleri bizleri büyülüyor. Dalyan, Ege koyları, Patara, Karadeniz yaylaları, Cilo, Şavşat, Tazı Kanyonu, Kapadokya ve adını sayamadığım birçoğuna ülke olarak sahibiz. Bafa da bunların arasında en az bilinenlerden. Fotoğraflarla gözle görünenin tam olarak uyuşamadığı, bu yüzden de dilden dile anlatılabilen mucizevi bir coğrafya Latmos Dağı. Alanya Ultranın bu sene düzenlenmemesi üzerine pek üzülmedim açıkçası. Hatta, outdoor merakımın başladığı Kapıkırı köyüne yarışmaya gitme fırsatı yakaladığım için sevindim.

Yarış sabahı yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı çok tedirgin ve gergin bir şekilde  start çizgisinin etrafında ısınmalara başlıyorum. Bugünkü mottom "fake it 'till you make it" (gerçekten olana kadar sahtesini uygula). Suratım hep güleç.

Yarış göl kenarından başlıyor. Çok kısa bir göl kenarı segmentinden sonra bir ahırın yanından içeri Karia yoluna giriş yapıyorsunuz. Biliyorum ki bu arada geçen sürede biraz önlerde yer bulmazsam uzun bir kuyruğun içinde bulabilirim kendimi. Bu yüzden olması gereken nabzın biraz üstünde koşuyorum ve planladığım gibi bir sıralamada yer buluyorum. İçeri girdiğimiz andan itibaren yükselişimiz başlıyor. Bunu baştan söylemek lazım, işaretler çok iyiydi. Fakat işaretlemelerin çok iyi olmasına rağmen kaybolma ihtimaliniz hep bulunuyor. Bu parkurun özelliği bu. Her zaman pür dikkat yolu takip etmelisiniz. Yokuş yukarı çıkarken şansımıza Ayhan Esen ekibe liderlik yapıyor ve uzun bir süre hiç yoldan çıkmadan ilerliyoruz. Yarışın ilk 10 kmsindeki çıkışlar Karia uygarlığının bize mirası olan taş döşeme yollardan çıkış. Mümkün olduğunca ve düzlük buldukça koşmak gerekiyor. Çünkü inişlerde koşmanız gerekecek ve inişler haritada gördüğünüz gibi değil. Eğer sürekli yürürseniz yokuş aşağı koşmaya hemen adapte olmak zor gelecektir.

Yoldan gidiyoruz dedim, fakat bu yollar pürüzsüz basamaklardan oluşmuyor. Neredeyse tamamen single track ve bastığınız hiçbir adımın eşit olmadığı bir zeminde ilerliyorsunuz. Fakat yükseldikçe(yarış esnasında bakmak zor olsa da) kaçamakça etrafa attığınız bakışlarda birbirinden güzel manzaralar size eşlik ediyor. 

7.kmye kadar olan çıkış bittiğinde 10.kmye kadar koş yürü yapabileceğiniz bir segmente giriyorsunuz. Burada nabzınızı güzel bir şekilde ayarlamak iyi bir strateji olabilir. kendi adıma ilk 7 kmde nabzım normalde olması gerekenden 5-6 birim  yüksek devam ediyordu ve hastalık dolayısıyla bunu normal gördüm. 7-10 arasında ise artık işler çok ters gitmeye başlamıştı.

7-10 arasında bazı inişler  ise parkurun inişleri hakkında size fikir vermeye başlayacaktır.  Kaygan zeminler, yuvarlanan kayalar vs. Aslında bence çok keyifli ve eğlenceli. Hatta stratejimi bu kısımlarda hızlı ilerleyip güzel bir sonuç almak üzerine kurmuştum. Bu parkur için en önemli yetenek teknik iniş yeteneği. Bu segmentte gördüğünüz inişler ise sadece fragman, asıl inişler sonrasında başlıyor.

Sonra uzun bir çıkış başlıyor. İlk kez gerçekten bir ormanın içerisindesiniz. kayalar azalıyor. Aslında Karia yolu yine var ama yer yer görünüyor, bir kısmı gömülmüş. Dimdik bir çıkış var en sonda. Sanırım burası 13-14 km arasına denk geliyor. Sallantıda olan performansımı hala koruyabildiğime inanamıyorum. Bir yandan da kendimi kandırmaya başlıyorum. 1350 metre çıktım ve bundan sonrasında nabızı toparlarsam, hedeflediğim süreler olmasa bile, iyi bir süreyle yarışa bitirebileceğime inanıyorum.

İnişe geçiyoruz, gerçeklerle yüzleşme vakti. Ne nabız düşüyor, ne de inişte yakalamam gereken akışı yakalayabiliyorum. Şunu da söylemeliyim, zor bir iniş; fakat hayatımın en keyifli inişi aslında. Sırf bunun için bir daha gelinir. Altımdan kayan kayalar, düşme tehlikeleri, mükemmel manzaralar. 

Sonrasında daha yumuşak bir zemine geliyoruz ve bol bol su geçişleri. Performansım düşmeye devam ediyor. CPye güveniyorum. Besleneceğim ve geçecek değil mi?

Bağarcık köyüne yaklaşıyoruz. Hayatımda ilk defa Bağarcık köyüne gittim. Bağarcıklıların haberi yok ama bence dünyanın en güzel yerlerinden birinde yaşıyorlar.

Bu son dakikalarda iki farklı grup tarafından geçiliyorum. Biraz moralim de bozuluyor tabii. CPde kesin bırakıyorum diye karar alıyorum. Derken fotoğraflar çekilmeye başlıyor. Fotoğrafçıların iletişimleri  o kadar mükemmel ki gaza geliyorum. 

CPde hemen yakıt ikmalimi yapıp yola devam ediyorum. Önce bir tempo belirliyorum, sonra bir tık altı, sonra bir tık altı... 20 km civarındayız, bir gün önce yağmurun da etkisiyle Karadeniz yaylaları efektli bir tırmanışa başlıyoruz. Performans düşmeye devam tabii. 21de pes ediyorum. CPdeki yakıt ikmali de beni kurtarmadı. 3.cpye de varabilirdim fakat ulaşım ve servis bulma konusunda 2.CPde daha şanslı olacağımı düşünüyorum. Geri yürüyüşüm başlıyor. 

Yarışmacılarla yüzyüze geliyorum, tabii onlar da iyi niyetle bir sorunum olup olmadığını soruyorlar. Ama bunu bir yarışmacı iki yarışmacıya anlatıyorum da her yarışmacıya anlatmak zor geliyor. Yanda bir asfalt yol görüyorum ve oraya girip yer yer koşarak Bağarcık köyüne dönüyorum.

Latmos Ultra içimde ukte olarak kaldı. Yarış kesinlikle zor bir yarış. Görsellik olarak bence Kapadokya da dahil Türkiye'nin en güzel yarışı. Bu parkurda neden yarışmalısınız? Çünkü parkuru işaretlerle bile takip etmesi çok zor. GPX indirip hadi parkura gireyim demenin zor olacağı bir yer Latmos. Bir organizasyon içinde bu parkuru bitirmek bu yüzden çok daha sağlıklı. Organizasyon konusunda teşekkür etmek dışında söyleyebileceğim hiçbir şey yok. Her şey çok güzeldi.

Diğer yarışmacılardan dinlediğim kadarıyla, bıraktığım yerden sonra önce çıkışı tamamlayıp sonra yine tehlikeli teknik inişlerle bitişe kadar ilerliyorsunuz, coğrafya değişiyor fakat parkur size farklı güzellikler gösteriyor. Umarım bunu bir başka yarış raporunda sizlere birinci ağızdan anlatıyor olurum.

Sağlıkla ve sporla kalın.

21 Ekim 2022 Cuma

Salomon Cappadocia Medium Trail - 63k


Sene başında çok pahalı bulduğum, bu yüzden yarış takvimime almadığım bir yarıştı. Kyzikos'tan sonra maratona hazırlanacak, seneyi İda ya da Antalya ultrada kapatacaktım. Sonra işler değişti. Yarışın şirketin bütçesine girmesi tüm planlarımı değiştirmiş oldu. 

Değişen plan ve sıkışan takvimden ötürü, 2023 senesinde kalan tüm yarışlarda tek hedefim var: sağlıkla bitirmek. O yüzden bu yarışın yarış kısmı'nı size tek olayla özetleyebilirim: 2000 senesi, Galatasaray-Sturm Graz maçı, son 4 dakika. Hedef 63 km boyunca top döndürmek.

Yarıştan bir ay önce, kendi gelişimim için hız antrenmanlarına ve kilo kaybına  özel çalışmalarım oldu. Bunun sonucu olarak da sağ baldırımda gerçekten acı veren bir zedelenmeye sahip oldum. Bu yüzden, uzun koşularımı çok zorlamadığım ve baldırımı iyileştirmeye odaklandığım bir hazırlık dönemi oldu.

Bu blogu, genelde yarışa hazırlanan insanlara sonraki senelerde yardımcı olsun hissiyatıyla yazıyorum. O yüzden kişisel kısımlar üzerinde fazla durmadan, haydi başlayalım...

Yarış sabahı taksi bulmakta biraz zorlansak da, Seyran ağabeyle birlikte bir şekilde start alanına ulaşıyoruz ve sorunsuz bir şekilde emanetlerimizi veriyoruz. Aslında yarışa yağmurlukla başlama planım vardı. Fakat starta az zaman kala yağmurluktan vazgeçiyorum. Soğuğa karşı aldığım tek önlem olan eldiven, Uçhisar'da çıkarana kadar beni çok konforlu hissettirdi. Vadiler özellikle fazla soğuk oluyor. Aman dikkat!

Startta kafamın şişeceğini düşünerek kendimi stres altına almıştım; fakat sunucular hiç de öyle abartmadan yarışı başlattılar. 5,4,3,2 ve 1. 

Yarış taşlı bir yolda ve hatırı sayılır bir yükselişle başlıyor. Hemen tali yola ve oradan da single tracklere geçiş olacağı için burada stratejik kararlarla başlamak gerekiyor. Ben single trackteki beklemenin beni yarışın sonuna daha güçlü götüreceğini düşünerek kendi tempomda başlama kararı aldım. Bu yarıştaki mantram ise; "acaba kendimi yoruyor muyum diye düşünüyorsan kendini yoruyorsundur, frene bas" oldu. Ne zaman bu hissiyatı hissetsem frenledim kendimi.

Bir önceki paragrafta söylediğim gibi single trackler başlıyor, sağ tarafımızda balonlar havada. Çok daha güzel hayal etmiştim bu manzarayı ama balonlar çok havada :) Bu sırada ensemde yoğun ve hışırtılı sesler işitiyorum ara sıra, hemen yol veriyorum. Büyük bir kalabalıkla birlikte koşuyoruz toprak ve yer yer sert bir zemin üzerinde.

İlk sektörde inişten daha çok çıkışlar var. Zaten irtifanın çoğunu burada kazanıyorsunuz. İrtifa demişken, Uçhisar çıkışı ve Akdağ çıkışı ve küçük birkaç nokta dışında öyle aman Allah bir eğim yok. Dolayısıyla, eğimden dolayı bir yorulma yaşayacağınızı pek düşünmüyorum. Fakat, yarışın asıl tehlikesi, başından sonuna kadar zeminin verdiği yorgunluk.

Çok güzel vadilerden geçiyoruz, oldukça kalabalık ve dolayısıyla yer yer kilitlenmeler yaşıyoruz orta sıralarda. Sorun yok. Bunlar hep yarışın sonunu güçlü kılacak detaylar. Hafif yokuşun sonuna ve ilk CPye ulaşıyorum. Daha durmak için çok ama çok erken. İkinci flaskimi dolduruyorum sadece. Neden? Çünkü yarış sabahı sadece bir tane flaskimi dolduracak suyum vardı. Organizasyonun start alanına getirdiği sudan istediğimde ise, suyun sayılı olduğunu ve veremeyeceklerini söylediler. O yüzden tek flaskim dolu başladım yarışa. Ya hiç su getirmeseydim? O zaman su sayılı olduğu için susuz başlayacaktım. Saçma değil mi?

İlk CP'de Aykut Çelikbaş'ı görüyorum. Ona selam verip zamanımı kaybetmeden hemen yola koyuluyorum. CPden sonraki ilk çıkış haritada kendini belli etmiyor ama toprağın yumuşaklığından dolayı biraz yıpratıcı. Pace düştükçe yürümeye veriyorum kendimi ve sonunda çok güzel bir manzaraya ulaşıyoruz. Manzaranın güzelliğini, formasının arkasında YENER yazan bir yarışmacının yaptığı kestirme bozuyor. Biz tepki verdiğimizde ise, hepimizi bekleyeceğini söylüyor. Uzun uzun yaptığı açıklamanın ve telafi yönteminin mantıksız olduğunu anlatabilirim ama sizin zekanıza hakaret olacağını düşündüğüm için bu kısmı es geçiyorum. 

Aşıklar tepesinden sonra çok da keyifli olmayan bir iniş başlıyor. Kendime dikkat edip fazla hızlanmasam da bu inişte çok kişiyi geçiyorum. Ardından herkesin zorlandığını belirttiği Uçhisar çıkışı başlıyor. Bu ve bunun gibi yarışın zorlayıcı çıkışları benim için çok büyük avantaj oldu. Hem sene boyunca yaptığım irtifa kazanım antrenmanlarının hem de son iki aydır hakkını verdiğim deadliftlerin kaçınılmaz sonucu olarak yürüyerek ama çok iyi tempoda çıktım yokuşları. Yarışta en çok geçiş yaptığım yerler de sert yokuş tırmanışları oldu.

Uçhisar CPye vardığımda CPde hayli bir zaman geçiriyorum. İçecek olarak sadece su ve soda tüketiyorum. Yanında kraker ve peynir. Fakat asıl zamanımı alan şey, ayakkabıma ayar vermek oluyor. sıkı olsun ama ayağımı acıtmasın ayarına getirmem biraz uzun sürüyor. Bu sırada çok geçiliyorum.

Göreme'ye doğru uzunca bir iniş var. Haritaya bakıp buraları hızlı tempoda ineceğinizi düşünüyorsanız, büyük ihtimalle yanılıyorsunuz. Çok güzel yerlerden ama çok teknik bir iniş yapmanız gerekiyor. Şahsi düşüncem buraları yavaş inmenin de sizi zorlayacağı yönünde. Yani ne hızlı ne yavaş ama güzel bir tempoda bir iniş olması gerekiyor. Ben istemsizce öyle yaptım.

Ardından Göreme'ye yaklaşıyoruz. Yarışın başından beri ilk kez sıcak ortaya çıkıyor. Çıkışa başlıyoruz. Yarışmacıları geçmeye başlıyorum ama iyi hissetmiyorum. Sıcaklardan çok korkuyorum ve yine başıma aynı durum gelmek üzere. Çok tedirgin bir şekilde Göreme'ye varıyorum. CPye 50-100 metre kala arası çocuklarla el çakmalar ve insanların destekleri biraz olsun içimi aydınlatıyor.

CPde biraz uzun duruyorum. Bu sefer tamamen yemek yemekten. Muz, mandalina, kraker ve peynir. Son iki muzu elime alıp yürümeye başlıyorum. Çok yedim, biraz oturması lazım. Hemen çıkışta yoldan geçmemiz gerekiyor ve Jandarma arabaları durduruyor bizim güvenliğimiz için. Ben yürüyerek geçerken arabadan sanırım cinsi montofon olan bir sürücü "yürüme (bip) koş lan seni mi bekleyeceğiz" diyor. Kan beynime sıçrıyor. Jandarma araya giriyor. Adam beni yabancı sandığını söyleyerek özür diliyor. Özrü kabahatinden beter.

Karşıya geçiyorum  ve koşmaya başlıyorum; ama hala içim rahat değil, geri dönüp adama haddini bildirme konusunda tereddütlüyüm. İşte bu sırada sağa dönmem gereken bir sapağı kaçırıyorum. Peşime de 4 kişiyi takıyorum. Onlar fark ediyor. Geri dönüp tekrar yola giriyoruz. Neyse ki çok uzaklaşmamışız. 

Tarlaların arasında sert bir çıkış var, hala iyi hissetmiyorum ve hızlanamıyorum. Duruşumu ve adımlarımı düzeltmeye odaklanıyorum. İnanılmaz ama çıkış bittiğinde sıcaklıkta değişiklik olmamasına rağmen çok rahat koşmaya başlıyorum ve yarışın sonuna kadar böyle devam ediyor. Bu arada yine bir arkadaş daha tarlaların arasında kısa yol bulup bizi geçiyor. Emniyet şeridini kullanmanın akıllılık sayıldığı ülkede bunlar çok normal. Yarış boyunca 5 kez kestirmeci gördüm ve hepsi Türktü. Bu size normal gelebilir ama yarışta yabancı oranı oldukça yüksek. O kadar çok yabancıyla karşılaştım ki, ilk tercih olarak hep İngilizce konuştum yarış boyunca.(Türkçe konuşup anlaşılmamalarımın bir sonucu olarak)

Sonra yine bir vadiye varıyoruz. Burada bazı insanlar çok da güçlü görüntü vererek hızlı bir şekilde beni geçtiler. Yani farklı insanlar, büyük ihtimalle birbirinden habersiz bir şekilde vites arttırmak için göreme sonrası ilk inişi seçmişlerdi. Gördüğüm kadarıyla başarılı olmuşlar. Not olarak düşmek istedim. Belki ileride kullanırsınız.

Sonra Göreme'de çok güzel coğrafyalarda çok güzel bir gezi başlıyor. Kızıl vadinin sonuna kadar olan bu kısım yarışın en göze hitap eden kısmı. 38lerle ayrıldığımız kısma gelmek üzereyken 38in birincisi Mestan geçiyor yanımızdan. Rumen bir yarışmacıyı sola çekip vatani görevimi yerine getiriyorum. Gerçekten çok ayrı seviyede koşuyor.

Sonra kızılvadiye giriyoruz. Hava iyice sıcaklaşıyor ama yarışta koşmaktan en keyif aldığım yerdeyim. Totalde daha çok iniş yapıyoruz. Ama çok tatlı in-çık şeklinde gidiyoruz. Çavuşin'e yaklaştığımıza üzülüyorum. Vadi bitiyor ve Çavuşin'e giriş yapıyoruz. 47 km bitmiş durumda. Akdağ çıkışından haberdarım ama yarışı güçlü bitireceğimden artık çok eminim. Bu yüzden, keyfim de çok yerinde.

Çavuşin'de öğle arası veriyorum kendime. 18 dakika CP'de beklemişim. Yedim, içtim, yanıma da yolluk aldım. Akdağ tırmanışım bu şekilde başladı. Tırmanış yarış için dik ama aslında normal bir tırmanış. Sırf bu tırmanış için yanıma baton almayı düşünüyordum. İyi ki almamışım. Uzun bir tırmanış olacağını düşünerek kulaklıklarımı taktım. Ayarı kaçan önerilerden bir şarkı henüz bitmiş, ikinci şarkı başlamıştı ki ilk tırmanış da sona erdi.

Yukarıda zemin ilk kez taşlık ve sert. Koşarak ve yer yer yürüyerek bir yan geçiş yaptıktan sonra bir tırmanış daha başlıyor ve sonrasında çok güzel koşturan bir iniş başlıyor. Güzel bir tempoyla son CPye ulaşıyorum. 8 saatte bitiremeyeceğim kesin. Burada ilk kez su/soda dışında bir şey içiyorum. Bence redbullun kolası çok güzelmiş(burada reklam yoktur).

Son bir çıkışın olduğunu yarışın başından beri biliyorum. O yüzden inerken hala temkinliyim. Yarışın en keyifsiz yerinde uzun bir çıkış başlıyor. Burada finişe geldiğimde üç mü yoksa iki bira mı içeceğimin pazarlığını yapıyorum kendimle. Bu arada hemen öncesinde 38lerle kesişiyoruz tekrardan. Yol da kalabalıklaşınca tırmanış daha bir keyifli oluyor.

Yoldan karşıya geçiyoruz ve son kez inişe geçiyorum. Bacaklarım beklediğimden de güçlü. İnsanların alkışlarıyla iyice gaza geliyorum ve bastıkça basıyorum. Ve finiş. Önceden belirlediğim gibi çok az tavuk yedikten sonra hemen buz gibi iki bira alıyorum. Sonuçtan memnunum. Güçlü bitirme hedefim o kadar iyi gitti ki, ertesi gün Erciyes'te tırmanış yapmayı gözüm kesiyor ve yapıyorum.

Finisher softsheli ve yarış tshirtü hakkında eleştiriler var ama bence gayet kaliteliler. CPler mükemmeldi. Bu yarışta yabancı sporcuların bize göre genel manada çok daha iyi olduğunun farkına vardım diyebilirim. Yarışmacı kalitesinden ötürü, rekabet isteyenlerin kendini test edebileceği bir yer Kapadokya.

Sezonu sağlıkla kapattım sayılır. Çok mutluyum. Sağlıkla ve sporla kalın.


15 Eylül 2022 Perşembe

Kyzikos Ultra 60K


Çoğunuza göre yarış tecrübem çok azdır. Bu konuda en az konuşma hakkı olan kişi olabilirim. Fakat yarış raporundan önce şunu belirtmem lazım. Bu yarışın konsepti diğer yarışlardan çok farklı. Kendinizi en sevdiğiniz yakın akrabanızı ziyaret ediyormuşsunuz gibi hissettiren bir organizasyondan bahsediyorum. Üç gün boyunca siz de bir BANDAK üyesi oluyorsunuz. Kesinlikle görmelisiniz.

Şimdi başlayalım...

Akşam 11 gibi Erdek'e varıyoruz. Eşimle çadır kampı yapmak istemiştik. Hava güzeldi. Çadırımız ve yatak kadar rahat matlarımız var. Özledik de. İnternetten bir araştırma yapıp denizi de güzel olan bir tesis seçtik. Ama maalesef hayal kırıklığı yaşadık. Erdek'te çadır kampçılığı konsepti doğa ile iç içe olmak değil de, sana verilen metrekareye kurulduğun bir mülteci  kampını andırıyor. İnsanlar biraz da mecburiyetten burada kalıyorlar.

Gece dolunayın etkisi ile coşan köpekleri ara ara sustursam da, sık sık kesilen bir uyku uyudum. Bunu sorun etmiyorum, çünkü şu ana kadar neredeyse hiçbir yarışa güzel bir uyku uyuyarak başlayamadım.

Sabah etkinlik alanına varıyorum. Kitimi hızlıca alıyorum. Normalde kıyıda köşede kendi başıma yarışın başlamasını beklerim. Bu sefer öyle olmuyor. Kendimi sohbetin içinde buluyorum. Çok rahatlatıyor bu beni. Herkes çok içten, çok samimi. Toplu fotoğraf çekiliyoruz ve starta geçiyoruz.

Bence henüz bacaklarım bu mesafeleri sonuna kadar götürebilecek seviyede değiller. Bu yüzden antrenmanlarımda hep yaptığım gibi düz ve yokuş yukarıları baton ile koşacağım. Gerçekten iyi kullanırsanız, baton kullanmak hem bacaklarınızı hem de merkez bölgenizi çok rahatlatıyor. Üst vücudunuza yük biniyor ama yıllardır güçlendirdiğim üst vücudum da bir zahmet yorulsun birazcık.

Start veriliyor. Çarşaf gibi bir denizi sağınıza alarak başlıyorsunuz. Çok düşük bir nabızla ama kötü de olmayan bir tempoyla başlıyorum. Erdek'in içine giriyoruz ve itfaiye istasyonunda yukarı toprak yola geçiş yapıyoruz. (Yarışın neredeyse tamamı teknik olmayan orman yolundan geçiyor. Bu yüzden yol ayakkabısı ile de koşulabilir. Ben öyle yaptım) Hemen batonları açıyorum. Dik durarak ve nabzımı yükseltmeyerek ilk çıkışı koşmak amacım. Bu çıkış esnasında köpekler heyecanlılar. Fakat batondan korkmayan köpek görmedim şimdiye kadar. Umarım bundan sonra da görmem :)

Biz yukarı çıkıyoruz, güneş dağların arkasından doğmaya başlıyor. Aşağıda kalan denizin üzerindeki renk cümbüşüyle birlikte mükemmel bir manzara oluşuyor. Ritmi azaltıp manzarayı izliyorum bir süre. Daha sonrasında biraz yükleniyorum vücuda. Arkamdaki kişiler de benimle birlikte tempo kazanıyor. Ve biz hep birlikte yokuş aşağı 4.10lu pacelerde koşarken o hiç sevmediğim konu açılıyor: "beyler yanlış gitmiyor muyuz?". Yolu kaçırmak çok kötü, yolu aşağı koşarak kaçırmak ise çok daha kötü bir durum. Yaklaşık 1 km dönüşe geçiyoruz. 2 grup bizi geçmiş bu esnada. Herkesten özür diliyorum. Neyse. İlk CP beklediğimden önce, yaklaşık 8.kmde karşıma çıkıyor. İlk cpde durmayı planlamıştım daha önce. O yüzden burada durup soda içip limon yedikten sonra yoluma devam ediyorum. 

Bundan sonrasında güzel bir yokuş var. Yakinen takip ettiğim iyi koşucularla aynı tempolarda ve rahat hissederek yoluma devam ediyorum. Biliyorum onların antrenman yarışı ama onlarla bir yarışta bu şekilde ilerlemek, ne yalan söyleyeyim mutlu ediyor. 2. cp 12. km gibi karşıma çıkıyor. Burada durmak gereksiz olacaktı. Devam ediyorum. Yolu kaybettiğimde geçen kişileri bu şekilde arkama almış oluyorum.

Sonra yine oldukça iyi bir tempoyla ve ön sıralarda 2 ve 3. kontrol noktaları arasında ilerliyorum. 2 ve 3. cplerin arası daha çok yukarı eğimli ama çok da tempoyu kaybetmeden koşulabilecek bir segment. Ben de gerekeni yapıyorum ve koşuyorum. Bu sırada 100kcıların bir kısmına denk geliyorum. 

Yol ayakkabısı ile koşulur dedim. Fakat Kirazlı manastırı(4. CP)na giden yol için biraz kuşkuluyum. Oldukça daralan ve uçurum kenarı yollarda ve sona doğru yaklaşırken kaygan zeminde yapılan minik tırmanışlarda kayma ihtimali olabilir. O yüzden dikkat. Bence yolun en keyifli kısmı da bu kısım. Uzun çorapla koşmanın bu bölümde deri bütünlüğünüze katkısı olacağını da söyleyebilirim.

Yokuş bittikten sonra baraj kenarından geçen güzel bir kısım başlıyor. Manzara müthiş, orman müthiş; bir yandan da güneşe çıktığımızda sıcaklık kendini hissettiriyor. Özellikle kirazlı ve köy CPleri arasında  bol bol içilebilir su bulabileceğiniz çeşme var. İçme suyu sorunu yaşamasam da kel kafamı serinletmek için ara sıra bu çeşmelerde yarım dakikalık molalar veriyorum.

Köyde CP'de canımı çok sıkan bir olay oluyor. Çıktığımda fark ediyorum. Tuz tabletlerini sakladığım kabımı kaybetmişim. Yapacak bir şey yok. Artık CPlerde bu ihtiyacımı karşılamam gerekiyor. Güneşin konumu değiştikçe ağaçların bizi korumadığı saatlere geliyoruz. Köy çıkışı koşarken o zamana kadar çok düşükte tuttuğum nabzımın bir tık artmaya başladığını hissediyorum. 

Bu CP sonrası yarışın en dik çıkışı başlıyor. Koşabildiğim yerlerde koşarak, yorulduğumda yürüyerek devam ediyorum(yarışın bu anına kadar yürümek gereken hiçbir kısım yoktu). Bir tek burada kulaklık takıp bir şeyler açıyorum. Yarışlarda eskiden müzik dinlemeyi çok severdim. Şimdi aklıma bile gelmiyor. Sanırım ben oldum. 

İnişe başlıyoruz. Ağaçlar o kadar sık ki, güneşin sıcaklığının etkisi azalıyor. Belli bir tempo yakalayarak inişe geçiyorum. Sonra yol 45 km koşanlarla birleşiyor. Birilerini geçebiliyor olmak duygusu iyi hissettiriyor. Nabız da düştü. her şey çok iyi gidiyor. Son CPye ulaşıyorum(aslında 4 km sonra bir tane daha var). 

12 km var. Çoğu da iniş. 1 satte inerim bence dedim ama,

Olmadı...

Yarışın bundan sonraki kısmı, Kyzikos Ultra olmaktan çıkıyor ve Run Fire Kyzikos oluyor. 33 Derece, sıfır gölge. Yanıyoruz. Asla indiremediğim bir nabız ve mecburiyete dönen yürüyüşler. Yoldan bayılanları toplayan ambulansları gördükçe insanın içine gelen bıraksam mı ki düşünceleri de cabası. Bırakmayacağım tabi ki. Bir şekilde biter ve sonunda iki bira içerim. Yol yokuş aşağı. Koşmaya çalışınca Jelin tadı dişlerime kadar geliyor. Kendimi zor tutuyorum. Yine aynı kabusu yaşıyorum. Defalarca geçiliyorum ve benim buna yapabileceğim hiçbir şeyim yok.

Yürü koş şeklinde son 2 kmye geliyorum. Şehre girince alkışlayanları görüyorum. Bu insanları hayal kırıklığına uğratıp yürüyemem. Tam ritmi yakalıyorum ki bir anda karşıma çeşme çıkıyor. Finish 600 metre ileride ama bence molayı hak ettim.

Son çeşmenin de faydasıyla gayet güçlü bir şekilde finish çizgisine ulaşıyorum. Genelde 18 ve yaş grubunda 2. olarak yarışı bitiriyorum.

Önce iki bira içiyor ve hemen ardından kendimi kamp alanından soğuk sulara bırakıyorum. Aslında su soğuk değil ama sıcak çarpmasının en güzel kısmı da bu :)

Burada koşmayı herkese tavsiye ederim. Gayet hızlı bir parkur. CPler oldukça yeterli. İnsanlar iyi ki varlar. Erdek, Marmara bölgesinin tüm yıkıcılığına rağmen hala çok güzel. İda Madra kaya bölgesinin en ucundan bahsediyoruz. Mucizevi bir coğrafya. Umarım bir gün hak edildiği gibi korunur

Not: O gübre fabrikasını orada kuran ve orada yaşamasına izin veren herkese en içten küfürlerimi sunuyorum.

26 Temmuz 2022 Salı

Uludağ Premium Advanced Trail 2022-66k



 Bir bahane olarak değil de yarış sırasındaki haleti ruhiyemi anlatmak için hemen kısa bir yarış öncesi ile başlayayım. Senenin başından kendime hedef yarış olarak belirlemiştim bu yarışı. Hedefimi de 10 saatte bitirmek olarak belirlemiştim. Nisan ayında Alanya ultradan sonra başladığım çok güzel bir km artışı sonucunda, Haziran ayında 360 km ve 7800 metre irtifa rakamlarına ulaşmış durumdaydım. Temmuzun ilk haftası haftalık kilometremi düşürecek ama son bir uzun yapacaktım. Derken bu aralar çok sık duyduğumuz covid vakalarından biri haline geldim ve yarışa kadar pek antrenman yapamadan, yarışa katıldım. Şunu da belirtmeliyim ki hedefime Covid olmasaymışım da ulaşamazmışım gibi geliyor. Çok daha sıkı çalışarak seneye yine  hedefime koşmayı istiyorum.

Covid ilk başta canımı çok sıktı ama yarışa katılma kararımı etkilemedi. Hedefim sağlıklı bitirmekti artık.

16 km parkuruna yazılan eşim, işinden dolayı katılmaktan vazgeçmişti. Son anda tekrar katılabilme ihtimali doğunca, insan üstü bir çabayla sağlık raporunu son dakikada çıkardıktan sonra Bursa'ya yola koyulduk. Yolda Osmangazi Köprüsünün oradaki tesislerde durduk ve pilav üstü döner sipariş ettik. ardından yola devam ettik ve tam gecenin ortasında milli parka ulaşmıştık. Çadırı kurup uyumaya çalışmaya başladığımızda ise saatler 1i gösteriyordu. 4.30a alarmı kurup uyudum. Derken 3.30 gibi pilav üstünden kaynaklandığını düşündüğüm bir midesel sıkıntı başladı. Mecbur uyandım ve saat 5e kadar iyileşmeye çalıştım. 

5te geç kit dağıtımı vardı. Alanda ise feci bir rüzgar. Yağmurluğu hiç kullanmayacağımı düşünürken hızlıca çantadan çıkarıp giymek durumunda kaldım. Çok hızlı bir şekilde çantam verildi. Yarış sonrası almak üzere posetimi hazırladım. Teleferik tesislerinin içinde(rüzgardan korunmak için) beklemeye başladım. Burada Selim Abi'yle tanıştım ve sohbet ettim. Starta on dakika kala ben de orta sıralarda yerimi aldım ve beklemeye başladım.

Yarış feci bir rüzgarla başladı. Ağır ağır önce asfaltta, ardından ormanda yükselmeye başladık. Yarış boyunca bir yokuş uzunsa hemen batonumu açtım. Burada da asfalttan çıkıp inişe geçene kadar batonum açık ilerledim.

Sonra yarışın en hızlı kısmı başlıyor. Çok uzun ve çok keyifli bir aşağı iniş. Teknik de bir iniş olduğundan, kalp ritmimi ve quadları koruyarak aşağı inerken birçok kişiyi geride bırakıyorum. Burada geriye doğru yaslanmak çok tehlikeli, ayakkabıya güvenerek, sürekli sağlam basacak yerlere bakmak gerekiyor. Tabii bunun dezavantajı olarak iniş boyunca sizi avlamaya çalışan dallara yakalanabiliyorsunuz. Bir dala çarpıyorum, 2-3 km dal kafasıyla koşarken Guiseppe ile denk geliyorum. Kendisi 100 koşuyor ama benim 66 km koşum onun yanında zorlanıyor. Yaklaşık 15-32 km arasını birlikte koşuyoruz. İlerisi için Transylvania 100 ya da 80 için ilhamımı yaptığımız konuşmalar sonucu alıyorum.

Tam 2.cpye gelmeden önce videolarda bol bol gördüğünüz Bursa manzaralı kaldırımlı bir yol var. Çok sıkışmış bir durumdayım, Giu ya mola vereceğimi söylüyorum ve hayatımın en iyi manzaralı tuvalet molalarından birini veriyorum. Çok kısa bir süre içerisinde kontrol noktasına ulaşıyorum. Burada yine kaldırım yolları içinde yolumuza devam edip ardından ormanın içine giriyoruz. Ormanda iyi ilerliyorum; fakat hem hissiyat olarak, hem de saatimde kalp ritmimin önleyemediğim bir şekilde 160lara vardığını görüyorum. Malesef yürüyüşlerde de 145-150ler görünüyor ve bir türlü inmiyor. Aşağıya indikçe sıcaklığın artışı da cabası. Yokuş çıktıkça insanlara yetişip, inişlerde ve düzlüklerde seri bir şekilde geçilmeye başlıyorum. Bu ana kadar, sağlıklı bitirme amacımın arkasında hep bir ama vardı. Ama iyi hissedersem... Artık bitirme hedefine tutunmaktan başka bir çarem kalmamıştı. Ayaklar yorulmuş, sıcakla mücadele etmek zorlaşmış, dahası dilim damağıma yapışmış durumdaydı.

Yarışın Cumalıkızık ve Saitabat arası bence yarışın en sıkıcı kısmı diyebilirim. Köylerin içinden geçiş, ağaçların seyrekleşmesinden ve rakımın düşüşünden dolayı sıcaklığın yakıcılığının iyice kendini hissettirmesi derken gerçekten keyif baya düşüyor. Arada adeta çölde bir vaha gibi olan derekenarı Saitabat şelalesi çıkışı var. Çok zor bir çıkış gerçekten. Fakat serinlemek için kendinizi dereye atabilmeniz çıkışı katlanır kıldığı gibi yenilenmenizi de sağlıyor. Şelale de gayet güzel. Bir de ileride turistik şelale var örneğin. İnsan eli çok dokununca doğal güzellik o kadar da etkileyici olmuyor. Neyse yarışa dönelim.

Şelale çıkışından sonra iniş ve ardından turistik şelale çıkışı var. Bu sırada konuştuğum herkes şelale çıkışının en zor çıkış olduğunu ve bundan sonraki çıkışların kolay geçeceğini söylüyorlar. Zamanı gelince çıkışları anlatacağım ama bu açıklama bir nebze doğru ama genel olarak yanlış diyebilirim :)

O son inişi yaptıktan sonra Saitabat kontrol noktasına kadar bir çıkış başlıyor. Yolda Saitabatta çorba olduğu haberini alıyorum. Kendimi çorba için motive ediyorum. Bir iniş başlıyor, rahat rahat koşuyorum. Uzun bir mola vermek üzere kontrol noktasında oturuyorum. Çorba, çay, bol bol sıvı(aşağı yukarı 2500 metrelik bir tırmanışa başlamak üzereyiz) tükettikten sonra telefonla eşimi arıyorum. 24 km olduğunu ama 6 saat gibi bir zamanda gelebileceğimi söylüyorum. Ve 100km yarışmacılarıyla ayrılıp çıkışımıza başlıyoruz.

Çıkıyor olmak psikolojimi iyi yönde etkiliyor. Öncelikle düzde olduğu kadar yavaş değilim. İkinci olarak kendimi motive etmek için çok önemli bir nedenim var: yükseldikçe hava soğuyacak!

Gerçekten de yükseldikçe gölgeler serinlemeye başlıyor. Suyu hiçbir zaman bir cpden diğerine idare ettiremiyorum. Fakat Uludağ'da olmanın en güzel yanı, yol boyunca her yerde sular fışkırıyor ve yükseldikçe sular soğumaya devam ediyor.

İlk çıkış tali yol şeklinde ve çok uzun bir çıkış. Burada Pavel ile bir süre ilerliyoruz. Fakat benim o güzel kalbim Pavel'in temposuna da dayanamıyor ve mola vereceğimi söyleyerek kendisiyle ayrılıyoruz. Vikinglerin Valhalla şarkılarını açıyorum ve playlist bitene kadar gırtlak söyleyişleriyle moralimi bozmadan ve ilginç bir şekilde ona yakın kişiyi geçerek çıkıyorum. 

Kirazlıyayla ile Çarşak arasına ekstra bir CP eklenmişti. iyi ki eklenmiş. Yoksa gerçekten su büyük bir problem olacakmış. Hemen bu cpnin ardından orman yok olmaya, hava soğumaya başlıyor. Rüzgar kendini yavaştan hissettiriyor. Ve çarşak çıkışı...

Yarış videolarının ve raporlarının hepsini hatmetmiş bir şekilde yarışa gelmiştim. Beni çarpan ve beklemediğim kısım işte bu noktadan sonra başlıyor. Siz de benim gibi çarpılmak istemiyorsanız şunu söyleyebilirim: yarış 50.kmde başlıyor.

Etrafınız ağaç yönünden kelleşmeye başladığında koşabileceğiniz bir düzlük var. Orayı koşarak geçmeniz lazım(ben koşamadım), çünkü sonra Karlı tepenin oradan sola dönüp asıl çıkışa başladıktan sonra 2 adet daha koşabileceğiniz yer kalıyor. Bu koşulabilir alanın manzarası ise şahane. ben yarıştaki durumumdan dolayı dayanamayıp fotoğraf molası veriyorum. Geçilmeyle alakalı bir problemim de yok zaten. Kendimle bir barış içerisindeyim. Sonra Çarşak'a tırmanış başlıyor. Her tepe size son tepe gibi geliyor ama önden gidenleri gördüğünüz zaman yuh !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!(küfür sansürü) oraya nasıl çıkacağız biz diye söylenmeye başlıyorsunuz. Tam gücümden şüphe duymaya ve Çarşak'a ulaşamayacağıma inanmaya başladığımda önümüzdeki CPde karpuz olduğu duyumunu alıyorum. Bu beni motive ediyor. Çarşak'ta uzun bir mola veriyorum. Nescafe Gold, karpuz, haşlanmış patates. Sonunda özel olarak değineceğim ama bu CP için yorum yapmazsam olmaz: Dağın tepesine karpuz getirmiş adamlar. İnanılmaz!Tabii uzun uzun cpde kalınca onlarca kişiye geçiliyorum. 

İyi ki dinlenmişim. Sonrasında çok zorlu, düz zemine basmayı size özletecek çoook dik bir tırmanış başlıyor. Ta ki zirveye kadar. Burada psikolojinizi sağlam, enerjinizi battery saving modda tutmalısınız. Gerçekten bitmiyor:)

Sonrası düzlük deniyordu yarış öncesinde fakat kayaların üstünde koşmaya çalıştığınız, yer yer başardığınız bir kısım başlıyor aslında. Burada rüzgar ve soğuk feci. Birkaç saat önce sıcaktan yandığımı hatırlayamıyorum bile. Üstümü giyiniyorum. İniş başlıyor diyorlar, seviniyorum. Son 6-7 km diyorlar daha da seviniyorum.

Volfram inişi tehlikeli ve dikkatli olunması gereken bir iniş. Ben açıkçası çok sevdim. Sadece iniş olunca koşabileceğimi düşünüyordum. Koşulmuyormuş.

Sonra bir düzlük başlıyor. burada koş yürü yapıyorum. Amacım son düzlükte koşmak.  Çünkü pozculuk.

Bir iniş daha başlıyor. burası yer yer koşulur. Ama ne gerek var ki. Son düzlüğe kadar bacakları zorlamamaya devam.

Aşağı iniyorum, yağmurluğu çıkarıyorum. Eşimi arıyorum finishe gelmek üzereyim diye. Tek hayalim finishte onunla buluşup biramı içmek. Bu sırada arkadan birisi yetişiyor. Geçerken yüzüme garip garip bakarak bravo hocam diyor. Eyvallah diyorum. Sonra sürekli beni kontrol ederek ben hızlanınca koşuyor, ben yavaşlayınca bana bakmaya devam ediyor. Bu durum beni biraz sinir ediyor. Bu sıralamalarda ne gerek var ki buna? Ben yarışı 76. bitirdim. Bulunduğum sıralamada benim gibi bir yarış geçiren birisine denk gelme olasılığımı da düşük gördüğüm için kendimi zorlamadan cevabımı vermek istiyorum. Ben onun hızının hep bir tık üstünü yapıyorum, o da sürekli hızını arttırıyor, en son böyle olmayacağına karar verip finishe 200 metre kala depara kalkıyorum, arkama bakıyorum ki çok uzakta kalmış, rahat rahat finishe geliyorum ama finishe tersten girmişim.  Keşke bir işaretleme olsaymış :)

Ve beklediğimin çok üstü bir sürede 12 saat 41 dakikada yarışı bitiriyorum.

Bence yarış ve manzaralar harika. Arama kurtarma ekiplerinin ve organizasyonun  emeği takdire şayan. Uludağ yakın olduğu için herkese basit geliyor ama burası bir dağ ve burada insanlar ölüyor. Böylesine riskli bir ortamda güvenlik çok önemli ve bu konuda organizasyon benden 10 üzerinden 100 alıyor. Yolda bazı yarışmacılar CPlerin eksik olduğunu söyledi ama ben öyle düşünmüyorum. Belki, sponsorluktan dolayı olduğunu biliyorum ama, kola olmasını isteyebilirdim. Gerek yarışmacılar gerek çalışanlar herkes harikaydı ve umarım bu yarış organizatörlerin istediği gibi uluslararası takvimlere giren bir yarış halini alır. Seneye muhtemelen yine aynı parkurda görüşmek üzere.

12 Haziran 2022 Pazar

Sapanca Ultra Trail / SMT/ 40k


     



Sapanca, huzur veren doğasıyla hem gezmeyi hem de antrenman yapmayı çok sevdiğim bir coğrafya. Göl çok güzel ama benim için Kartepe ve civar tepelerin yeri hep ayrı olmuştur. Kuş sesleri, insanların elbirliği ile mahvetmeye çalışmasına rağmen tüm güzelliği ve ihtişamıyla orada duran güzel ormanıyla Türkiye'nin cennet köşelerinden biridir Kartepe.

    Nisan ayından bu yana, önce sakatlığımı düzeltmiştim, üstüne çok ağır bir şekilde kilometremi arttırmaktaydım. Yarışa iki hafta kala, motivasyon olması amacıyla yarışa kaydoldum. Bir hedef yarış olarak değil de antrenman olarak düşünmüştüm. İzlediğim videolarda herkes önce bir yeşili övüyor, sonra yarış esnasında terli bir şekilde sıcaktan şikayet ediyor, sonra tekrar yeşili övüyordu. Bir de arılar tarafından sokulanları da not düşmek lazım.

    Yarışı çok zorlamadan, hafif tırtıklı yol koşusu ayakkabısı ile koşacaktım. Sıcaklardan ve neyle karşılaşacağımı bilmediğim için tam olarak bir kalp ritmi belirleyemesem de, rahat ve güçlü kalabileceğim bir hızda koşma planım vardı.

    Son haftaya girdiğimizde yaz aylarının sıcaklığının haftasonu yerini yağışlı bir havaya bırakacağı haberini aldığımda çok sevindim. Çok terleyen birisi olarak, sağanak bir yağmuru, sıcak yaz havasına her zaman tercih ederim. Ayakkabı tercihini patika ayakkabısına çevirip kitimi almak için yarış sabahı saat 5te etkinlik alanında yerimi aldım.

    Şirketimizin koşu takımı kaptanı, gururumuz Seyran Güneş'le  kısa bir sohbet ediyoruz. Isınmayı da planlıyoruz ama malesef biz ısınmaya karar verdiğimizde yarışa 5 dakika kalmış oluyor. Batonları kemere takıp start çizgisinin arkasına geçiyoruz.

    Yarış Sapanca gölünün kenarından başlıyor ve koşulabilecek bir eğimde asfalt tırmanışı ile ormana yaklaşıyoruz. Çok da ısınmadığım için bu kısımda nabzımı ayarlamaya çalışıyorum. Güzel bir ritim ile bir yol ayrımına geliyoruz. Burada her ne kadar dikkatli gittiğimi düşünsem de ön grubun en arka sırada koşan koşucusu olduğumu fark ediyorum. Sonra bir yol ayrımına geliyoruz ve patika başlıyor. Yarış boyunca çok güzel yerler gördüğümü söyleyebilirim. En sevdiğim yer neresiydi derseniz, patikaya girdiğimiz yerden 2km sonrasıydı sanırım. Dere, sis, mis gibi bir vadi. Çocukken hayal ettiğimiz ama bir türlü çizemediğimiz manzara tam karşımdaydı.

    Daha sonrasında işler biraz ciddileşiyor, parkur dikleşmeye ve uzun süredir yokuş çıktığımdan dolayı bacaklarım yorulmaya başladığından dolayı batonları açıyorum. Buradan sonra yükseliş bitene kadar planım hep aynı: düz yol görürsen koş, yokuşlarda baton vurarak yürü. Burada bir parantez açmak istiyorum, birçok kişi parkurun yükselişini koşarak çıkabildi. 

    Bazen orman yolunda bazen single track patikada çıkış devam ediyor. 1. CPye gelirken çöken yoldan dolayı biraz yolu bulmakta zorlanıyoruz(o sırada üç kişiyiz). Ama bu dediğim on saniyelik bir şaşkınlık. Yolu buluyoruz, 1.CPye geliyorum, durmak istemiyorum. 980 diye bağırıyorum CPdeki arkadaşlara. Ben sadece kağıt var zannediyordum numarada, çip okuyucuyla okuduklarında fark ediyorum ince bir çip olduğunu. Tırmanışa devam ediyorum.

    Yukarı çıkarken birçok kişiyle sohbet etme imkanım oluyor. Bazılarını geçiyorum, bazıları beni geçiyor, bazı beni geçenleri sonradan ben geçiyorum, bazı geçtiklerim beni geçiyor. Uzun tırmanış bitiyor sonunda. Dile kolay 1360 metre. Hava mis. Neredeyse hiç terletmiyor. Sonra inişli çıkışlı parkur başlıyor.  Derken 2. CPye ulaşıyorum, hala suyum yeterli. Bu kontrol noktasını da pas geçmeye karar veriyorum. 980 diye bağırıyorum. Yine çip okutuluyor(neyse ki) ve ben yoluma devam ediyorum. 

    Burada, CPden henüz çıkmakta olan Aykan ile denk geliyoruz.. Birlikte koşmaya başlıyoruz. Çok da keyifli gidiyoruz. Yokuş aşağı inişi daha yoğun olan bir bölümdeyiz. Bu sefer sıradaki CPde durmam gerektiğinin farkındayım. Hem suyum bir flaskte bitmiş durumda, hem de küçük bir molaya ihtiyacım var. Bir de jellerin üzerine soda ve limon ile midede asit hissiyatını arttırmak istiyorum. Çok keyifli bölüm bitiyor. 3. CPde Aykan'la vedalaşıyoruz. CPye ulaşırken 980 diye bağırıyorum. Çip okutucuyla okutuluyor. Küçük bir tuvalet molası veriyorum. Soda limon. 20. sırada olduğumu öğreniyorum. Hızlı gitmenin bir gereği yok. Ve 980 3. CPden ayrılıyor.

    Sonrası orman yolunda çok uzun bir iniş. Burada bir yandan Aykan'ı yakalamak için hızlanıyorum. Fakat bir türlü beklediğim hızlara ulaşamıyorum. Daha hızlı inmek mümkün, fakat yarışın sonundaki düzlükte acılar içinde koşmak istemiyorum. Arkamdan iki kişi yetişiyor. İki kişiye de geçilmemek için çabalamıyorum. Beni önce geçiyorlar, sonra gözden kayboluyorlar. Tek kulağıma kulaklığı takıyorum. Sırasıyla Metallica-Whiskey in the Jar ve Limp Bizkit-Rolling dinliyorum ve 4. CPye gelen sapağa ulaşıyorum. Minik bir tırmanış ve sonra aşağıda CPyi görüyorum. 980 diye bağırıyorum. Gönüllülerimizin yanında iki minik gönüllümüz var. 980 numaralı bib çipini okutuyorlar. 

    4. CPde de durmuyorum. Fotoğrafçılara denk geliyorum. Tam fotoğrafçılar varsa güzel bir şey vardır derken, suyun içinde buluyorum kendimi. Ardından karşımdan gelen kişiler olduğunu fark ediyorum. Teknik toplantıda anlatılmıştı, 21k yarışçıları yukarı çıkarken biz aşağı iniyoruz. Bence yarışın en keyifli kısmı bu. Karşılıklı birbirimize bravolar çekiyoruz. Pardonlar, özür dilerimler. Herkes çok ince. Herkes çok tatlı. Çok uzun bir single track'in içini karşılıklı centilmenlik dolduruyor. Sonra yol açılmaya başlıyor. Geldiğimiz yola ve asfalta geliyorum. Hızım sürekli artıyor. Planlarım tutuyor. Yokuş aşağı bacakları parçalamadığım için yarışın sonuna güçlü giriyorum.

    Bir küçük parantez: biz sabah çıkışı yaptığımız için serinlikte çıkmıştık. 21k bu konuda çok daha zor, çünkü onlar gerçekten sıcakta ve gölgenin az olduğu bir parkurda çıkıyorlar.

    Devam edelim. Son düzlük bitiyor. Finish çizgisi. 980 yarışı genelde 18. ve kendi kategorisinde 9. bitiriyor. Yarış esnasında 5 tane jel 5 tane tuz tableti tükettim. 

    Neden mi 980'e bu kadar vurgu yaptım. Çünkü dropbagi alırken 980 diye istiyorum. Gülüşüyorlar. Ve bana 086 nolu dropbag çantasını veriyorlar. Çok gülüyorum. Hala gülüyorum.


3 Nisan 2022 Pazar

Merrel Alanya Ultra Trail 2022- 28k

 








Koşuyla çok gel-gitli bir ilişkim oldu. Fakat değişmeyen bir gerçek vardı ki; o da ne zaman koşmaya başlasam mesafeler hem psikolojik hem de fiziksel olarak bana kolay ve çekici geldi. Fakat, uzun mesafe koşmanın tırmanışa negatif yönde etkisinden dolayı, ne zaman hayat beni bir seçim yapma aşamasına getirdiyse, koşuyla arama mesafe koyma kararı aldım.

2021 yılında bel bölgesinde yağlanmalar hissetmeye başladığımda çözüm benim için çok açıktı: haftada 2 gün 5 km koşsam yeterliydi. Kendime asla daha uzun mesafeler koşmayacağıma yeminler ettikten sonra koşuya tekrar geri dönmüş oldum.

Neyse sizi de çok sıkmayayım, kısa bir sürede haftasonu uzunları uzadı da uzadı ve fizyolojik durumum ultra yarışlara katılabileceğime beni ikna etti. Fakat bu sefer bir fark vardı; ben de hazırdım: koşuya daha fazla ağırlık vermeye, haftanın 5-6 gününü bu spora ayırmaya "evet" diyebiliyordum.

Doğada koşmayı asfaltta koşmaya her zaman tercih ediyordum. Yokuş yukarı koşmayı 2021 antrenmanlarıyla aşırı sevmeye başladım. Fakat; asıl farkına vardığım, yokuş aşağı da çok iyi performanslar sergileyebildiğimdi. 

Bu farkındalık beni ne tür yarışlar seçmem gerektiği konusunda yönlendirdi ve 2022 yılı için kendime 3 adet hedef yarış seçmiş bulundum: Alanya 28k, Uludağ 66k, Kaçkar Ultra. Bol inişli ve bol çıkışlı yarışlar hep.

Özellikle 2021 Ekim ayından itibaren yokuş antrenmanları, Aydosta keyifli ama biraz da acılı günler, her şey yolunda gidiyordu. Runformance ekibinin özenerek segmentlediği Başıbüyük/Kayışdağı istikameti ise gerek öğle aralarım, gerek haftasonu uzunlarım olsun bir diğer oyun alanımdı. Sağ posterior tibialisteki acı ve sol ayak bileğimdeki burkulmaya(teşekkkürler Maltepe belediyesi, bir yeri kazdıysanız en azından bir uyarı tabelası koyabilirsiniz) rağmen her şey istediğim gibi gidiyordu. Sakatlıklarım düzelmiş, yokuş yukarı hayal bile edemeyeceğim pacelerde koşular yapmaya başlamıştım. 

Büyükada koşusundan önceki hafta ve sonraki hafta bu yokuş antrenmanlarını çok ayrı bir aşamaya taşıma hayalim vardı: Kartepe. Bisikletle bile çok zor olarak görünen bir rotayı koşarak çıkma fikri gece uykularımı kaçırıyordu. Büyükada koşusundan önce bir Pazar günü Maşukiye'nin altına park ettim ve buz gibi ve karlı havada segmenti gelmiş geçmiş en iyi 4. dereceyle bitirdim. Kartepe'yi kazanmıştım. Fakat araba aşağıda olduğu için dönüşü de koşarak yapmam gerekiyordu ve en büyük hatamı o an yaptım. Hızlı bir şekilde 12 km iniş ve sağ bacağımda eve döndüğümde üzerine basmama engel bir acı.

Bir hafta sonra Büyükada koşusuna katılmayı çok istedim. Bacağım hala iyileşmemişti. Kimseye önermiyorum tabi, advil atıp koşuya başladım. Bacağımın o ağrısına rağmen güzel de bir performans gösterdim ve 22kmyi iyi bir dereceyle bitirdim. Sakat olmadığım bir gün olsa daha iyi de olabilirdi.

Tüm bu zorlamalar bana Alanya'ya mal olacak gibiydi. Yarışa 2 hafta kalmıştı ve ben hala iyileşmek için dinlendirmek zorunda kalıyordum kendimi. Üstelik 2 hafta hiçbir şey yapmamama rağmen, iyileşmesi beklediğimden de uzun sürüyordu. Artık emindim ki hedef yarışım, hedef olmaktan çıkmıştı. Yarışabileceğimden bile emin değildim.

Yarışa iki hafta kala küçük denemelere başladım. Koşabiliyordum, ama sadece koşabiliyordum. Son cumartesi bir deneme yapmak istedim. Küçükyalı, Başıbüyük, Narcity, Maltepe sahil, Küçükyalı loopum var. İnanılmaz tatlı. orayı koşabilirsem, Alanya'da hedefsiz koşabileceğime inandırdım kendimi. Koştum da. Çevremdeki herkesin koşmamalısın demesinin bir hükmü yoktu artık. Zorunlu malzemeler vs hazırladım ve yola koyuldum.

Yarış günü:

Geceden götüreceğim malzemeler hazırdı. Uyandığım gibi lavaş ekmeğine fıstık ezmesini sürdüm, kahvemi içtim. Yarış sabahı en büyük stres olan bağırsak problemleri de çok hızlı çözüldüğünden şanslıydım. Bir gün önce kiti almaya giderken bile sakatlık ağrılarımın kendini belli ettiğini bildiğimden son bir hazırlıkta aynada kendimle bakıştık ve bugün zorlamayacağımız konusunda anlaştık.

Starta doğru yola çıktığımda yolda ellerinde batonla giden 48k ve 76k'cıları görmek güne yapılabilecek en güzel başlangıçtı. 

Yarış alanına çok erken gelmiştim. Güneş doğmuştu; fakat hala hava pusluydu. Limandan nereye baksam manzara müthişti. Memeler için bant almadığımı fark ettim. Birkaç kişiye sordum ve bulamayacağıma kanaat getirdim. Zaten çok sık karşılaşmış bir problem olmadığı için bantsız yarışma fikrini kabul ettim.

Isınma esnasında inanılmaz iyi hissediyordum. Sanki bu sakatlığa rağmen yine de Büyükadadaki gibi fena olmayan bir performans sergileyebilirdim. 8.45 gibi start çizgisine yaklaştığımda karşılaştığım sürpriz de beni bu konuda destekliyordu. Bence o an gelen ilahi bir işaretti bu: forma numaram 9 olduğu için önde saygı duyduğum insanlarla birlikte başlayacaktım. Madem öyle, kendimi zorlamalıydım.

 Başlangıç esnasında spiker dinlemekten sıkıldığımdan, bir yandan da gaza geleyim diye  Rage Against the Machine açtım ve yarışın başlamasını bekledim. Bu arada arkadan heyecanlı olarak öne geçmeye çalışan kişilere yer vermek durumunda kaldım. Her ne kadar zorlamaya karar verdiysem de, onlara karşı çıkıp sonra diskalifiye olursam madara olurum diye düşündüm. En önden 4üncü sıraya gelmiştim.

Start verildi. Güzel bir tempoda kalktım. Birbirini ezip yerde yuvarlanan bir kişi vardı, o toparlansın diye durmak zorunda kaldım. Evet, ilk çıkışa az insanla girmek önemli, ama yerlerde sürünecek kadar değil. Lütfen yapmayın.

İlk çıkışı da iyi bir tempoyla çıktım, buraya arkalarda girerseniz gerçekten çok zaman kaybedebilirsiniz. Bu çıkış esnasında fark ettiğim bir şey oldu. Nefesimin sesini çok rahat hissediyordum. Çünkü hava çok sıcaktı ve ben daha bir hafta önce karın içindeyken, alışamadım bu sıcaklığa. Çıkıştan sonra çok güzel bir iniş var. Burada da iyi bir tempo yakaladım. İnsanlar burada çok yanlış yerlere basıp kendilerini tehlikeye atıyorlar. Eğer Alanya'da yarışacaksanız, kesinlikle yokuş çıkış antrenmanları kadar iniş antrenmanları da yapmalısınız. Ya da en azından pegasusun trail olmayan ayakkabılarıyla uçmaya kalkmamalıyız. Birisi birisine çarpsa feci bir kaza oluşabilir. Ucundan dönülen durumlar oldu.

Daha sonrasında Kleopatraya paralel bir asfalt koşusu başlıyor. Bu asfalt koşuları ayakkabı tercihimi çok sorgulattı. Yarış kesinlikle trail ayakkabısı gerektiriyor. Fakat ayakkabının dişini çok iyi düşünmek gerekiyor. Salomon sense 4 pro örneğin fazla dişli bir tercih. Sanki daha bir ultraglide, hoka speedgoat, sense ride, trabuco max yarışıydı bu yarış. Yine de 4.15 civarı bir pace yakalıyorum ve ısınırsam daha da iyiye gideceğimi düşünerek kendimi motive ediyorum.

Sonra bir altgeçitten geçiyoruz. Yokuş başlıyor. Ben yokuş yukarı koşmayı çok sevdiğimden yarış öncesi planım koşabildiğim yere kadar koşup baktım olmuyor yürüyüşe geçmekti. Kesinlikle şunu söyleyebilirim; eğer siz de böyle düşünürseniz Alanya'yı çok hafife almış olursunuz. Bu söylediğim nokta, uzun bir tırmanışın başlangıcı ve gücünüzü korumak için enerjinizi çok dikkatli harcamalısınız. 

Bu anda bir başka şeyi daha fark ediyorum. Sağ hamstringimdeki acı yokuş çıktıkça artmaya başlıyor.

Asfalttan tırmanış bitiyor ve bir parktan içeri giriyorum. Performansımdan memnun değilim ama fena da gitmiyorum. Şu ana dek geçilmedim ve totalde 7-8 kişi geçmişimdir. işte buradaki çıkışta zeminin de sürekli kayalık olması planımı değiştiriyor. Çünkü hamstringler sadece bir pozisyonda basınca katlanılabilir bir acıda kalıyor. O pozisyonu da doğal olarak kayada tutturamıyorum. Zorluyorum fakat yavaşladığımın farkındayım. Önümdeki grubu yavaştan kaybetmeye başlıyorum. Arkamda ise yarışı 2. bitirecek olan Maria Kolpakova beliriyor. bu yarışta geçilmeyeceksin diye kendimi gaza getirip 1 km daha kendimi zorluyorum. Zorladıkça acı artıyor. Rakibimin sesini artık çok yakında hissediyorum ve geçiliyorum. O an yarışı istediğim tempoyla götüremeyeceğimin farkına iyice varıyorum. Acıdan dolayı nefes kontrolü de gitmiş oluyor. Tempoyu düşürme kararı alıyorum.

Bir 10 dakika sonra başka bir grup yakalıyor, sonra başka bir grup. Sağa geçip onlara yol veriyorum. Artık yarış benim için bitmiş durumda ve ilk CPye bile ulaşmadım. Yarışın 4. grubu beni ilk CPnin hemen öncesinde yakalıyor.  Ben de onları CP'de yakalıyorum. Hava çok sıcak ama yokuş yukarı mideyi zorlamamak için suyumu idareli kullanmış durumdayım. Dolayısıyla beni geçen grubu ikinci CPde içeceğim sodanın hayali ile ilk CPde bırakıp yürümeye devam ediyorum. Tabii birkaç dakika sonra  tekrar beni yakalıyorlar. Tempoları çok da hızlı değil. Onlara tabii olmaya karar veriyorum. Yarışa tutunmak için son çırpınışlarım bunlar.

Bir yerde koşmam gerekiyor, çünkü önümdekiler koşuyor, ben hızlı yürüyüşle devam etmek zorunda kalıyorum. Onlar gözden kayboluyorlar. Fakat kaybetmek istemediğim için sonradan onları yakalamaya karar verip acı veriyor olsa da koşmaya karar veriyorum. Çok büyük hata, gözüm onları ararken işaretleri takip etmeyi unutuyorum ve kendimi bir keçi ahılının yakınında buluveriyorum. Burada bir parantez açmak lazım, işaretleme mükemmeldi. Buradaki kayboluş yüzde yüz benim hatam. Geri döndüğümde dönüşü nasıl kaçırdığımı ben de anlayamıyorum ve kendime çok kızıyorum. İşte şimdi gerçekten yarış bitti ve kafamın içinde yarışı bırakıp bırakmama pazarlıkları başlamış oldu.

Bu noktadan sonra sağlıklı bitirmek dışında hiçbir hedefim kalmamıştı. O kadar yavaş çıkıyorum ki yokuşları, kaç kişiye geçildim, sayamam. Gerçi sonuçlara bakınca sayabiliyorum :) Açıkçası bu durumla çok da barışıktım. Geçen herkese elimden geldiğince gaz vermeye çalıştım.

2. CPye kadar tırmanış hiç bitmiyor. Özellikle sonlara doğru Roma yollarında yürüyorsunuz. Yarışıyor olsam fark etmeyeceğim güzellikte mükemmel bir yol aslında. Rage Against the Machine'in yerini artık Daft Punk almış, keyifli ama bol acılı ilerliyorum. Çıkış en sonda asfalta evriliyor. Burada kendimi biraz daha iyi hissediyorum. İtiraf edeyim o asfalt olmasaydı 2. CPde  yarışı bırakacaktım. Asfalt yolda bir önemli hata daha yapıyorum. Hurma, badem, protein bar. Çok yiyorum. CPde çok iyi davranıyorlar. Belki birazdan özet olarak da yazarım ama organizasyondaki herkes yaptıklarıyla saygıyı hak ediyor. Mükemmeldi. 2. CPde aş erdiğim sodamı ve birkaç portakalı mideme indirip ilerliyorum.

Küçük bir not; 2. cp öncesi roma merdivenlerinin başlamasından önce mezarlığın girişinde bir hayrat var, suyu soğuk ve tadı güzel. kesinlikle es geçmeyin çünkü sonraki tırmanış çok sert.

Daha sonrasında inişli çıkışlı bir  kısım başlıyor. Burada artık kendimi zorlamıyorum. Kolay uzun antrenman temposunun bile altında bir tempoda devam ediyorum. Geçilmeye devam ediyorum. Geçerken bir kişi "pardon solundayım" diyor. "Buyrun" der gibi hareket yapıp sağa çekiliyorum. Geçerken ne dediğini anlamadığım şekilde homurdanıyor. Zaten yarıştaki durumumla alakalı keyfim yerinde olmadığı için bir süre bu kişiyi geçip geçip tekrar kendimi geçtiriyorum. Aslında yapmamam gerekiyor ama yanlış zaman yanlış insan işte :)

Karşı taraf da bu durumu kabullendikten sonra tekrar antrenman temposunda inmeye başlıyorum. İşin ilginci bu tempodayken bi 10 kişiyi daha geçiyorum. Fakat tempo ne kadar düşük olsa da acı sürekli artıyor. Bu şekilde 3. CPye ulaşıyorum. 3.CPye inen yol toprak bir yol ve hızlı koşmaya çok elverişli. burada tempoyu arttırmalı.

3.CPde uzun bir süre bekliyorum ve oyalanıyorum. Yorulduğumdan değil. Acı belki azalır diye. Azalmıyor. CPdeyim, Sakatlık çok net kendini hissettiriyor ve varacağım nokta tam karşımda. Karşımda dediğim, çok uzak ama görünüyor. Üstelik biliyorum ki sonunda upuzun bir kumsal etabı ve ardından canımdan bezdirecek bir tırmanış var. İçim içimi yiyor bıraktım dememek için.  En sonunda kendime bir mantra oluşturuyorum: "insan oğlu hayatı söz konusu olduğunda bu mesafeyi her koşulda gider". O an tüm kalbimle inanıyorum bu duruma. Bir kola içiyorum ve yola koyuluyorum.

Önce çok teknik bir iniş var. Gerçekten dikkatli olmak lazım. Ardından pek keyifli olmayan dümdüz bir iniş başlıyor. burada yine bir grubu yakalıyorum ve geçiyorum. Tuvalet molası veriyorum onlar beni geçiyor. Sonra ben onları geçiyorum ve sahile ulaşıyorum. Önce parkın içinden geçtiğimiz yaklaşık 1 kmlik bir kısım var; fakat ben dümdüz bu yolda bile koşarken acılar içinden acı beğeniyorum. Aykut Çelikbaş'ın kitabında bahsettiği 40 yürü 40 koş 60 yürü 60 koş gibi kendime çözümler buluyorum. Sahile indiğimde ise koşmayı tamamen bırakıyorum. İçimden bir ses diyor ki atla denize, boşver yarışı. Bunu yarışın sonuna bırakmaya karar veriyorum

Son tırmanış öncesi organizasyon yarışın gerçekleştiği sıcaklığı da düşünerek küçük bir su noktası oluşturmuş. Sularım bitmişti oraya geldiğimde. Mis gibi geldi. Sonra tırmanış başlıyor. Gerçekten çok zor geliyor. Yarışacaklara önerim, surları görene kadar hiç düzlük umut etmeyin. Bitmiyor. Bir kere oturayım istiyorum. Kıçımı bir kayaya dayıyorum. Sonra çok güzel geliyor. Burada kalırım diye korkuyorum. İranlı bir abi "come on" diyor. Kalkıyorum ve kendime küfrede küfrede ilerliyorum. Surların en tepesinde "hadi bundan sonrası hep iniş"i duyuyorum. İniş ama iniş de zor. İniyorum iniyorum. Çok güzel yerlerden geçiyorum. Bunca acıya rağmen insana güzel görünebiliyorsa bir yer, o yer güzeldir bence.

Tersanenin içinden geçiyorum. Sonra son bir kumsal ve finish bayraklarını görüyorum. Ve son.

Hemen bir ayran bir soda. Kendimi limandan serin sulara atıyorum. Ardından yetişmem gereken bir seyahat var. Hızlıca otele gidiş. Bir duş. İki bira, bir makarna. Her şey çok iyi.

Organizasyon mükemmeldi. İşaretlemeler özellikle. Bu sıcakta güleryüzünü esirgemeyen organizasyon görevlileri koşanlardan daha saygıdeğerler bence.  Seneye de buraya geleceğim ama Toroslara çıkmışken orada daha fazla vakit geçirmek için 48i planlıyorum. Bence yarış çok zor bir yarış ve bu yarışı sevmek için biraz mazoşist biraz da sorunlu olmak gerekiyor. Gördüğüm kadarıyla bu prototipe uyan insan sayısı bir hayli fazla :)

Bu yarış bana her şeye rağmen hedefime ulaşma noktasında güven verdi ve bence bu çok iyi bir kazanım.

Eğer yarışla alakalı haddim olmayarak bir şeyler önereceksem;

1- Bu yarış enerji idaresinin çok çok ön planda olduğu bir yarış.

2- Eğer İstanbuldan katılıyorsanız sıcaklık değişimi sizi de çok etkileyecek. Yazın Aydos'ta sıcakta itfaiye yollarını çıkmak bulunduğunuz ilde yapacağınız en iyi antrenman olabilir.

3- Başlangıçta önlerde olmak çok önemli.

4-Yokuş yukarı antrenmanlarınızı power hiking üzerine yoğunlaştırabilirsiniz.


Buraya kadar okuduysanız, teşekkürü bir borç bilirim.

Gökhan

Kutupayısı Sapanca Ultra - SMT 40k

 Geçtiğimiz sene ilk kez katıldığım Sapanca Ultra'ya bu sene katılırken, kendimi aynı yarışta sınayabileceğim bir yarış olması, İstanbul...